“Sudan sebepler” deyiminin içeriği tersine dönüyor. Türkiye son 40 yılda su kaynaklarının yarısını kaybetti. ABD’de 18 milyon kişinin içme suyu temiz değil. Hindistan’da 130 milyon kişi kirli su kullanıyor…
Herhalde 35-40 yıl kadar önceydi. Dev market zincirleriyle rekabet edemediği için artık çok az gördüğümüz mahalle bakkallarının varlığını yaygın olarak sürdürdüğü yıllardı. Ambalajlı bisküvilerin yok denecek kadar az olduğu, olanların pek de rağbet görmediği zamanlarda bakkalın bir köşesinde, dükkanın içine dönük yüzü cam kapaklı olan teneke kutularda üstüste, yanyana oturtulmuş halde çeşit çeşit bisküviler olurdu. Müşteri istediğinden istediği kadar alır, kesekağıdına doldururdu: Pötibör, gofret, kedidili, vs… Evde büyük bir iştahla yenen bisküvilerin ardından musluklardan bardaklara su doldurulur, çocuklar “yapma, hoş değil” gibi sözlere aldırmadan ağızlarını çeşmelere dayayarak susuzluklarını giderirdi. O yıllarda evlerde musluktan su içilirdi.
Sonraki yıllarda giderek suyla olan ilişkimiz değişti. Çocuklar büyüklerin görmediği zamanlarda, sokaklarda oynarken eve gitmekle vakit kaybetmeyip bahçedeki musluğa bağlı hortumdan gizli gizli içmeye başladılar suyu. Bir süre sonra onlar bile cesaret edemez oldu. İçilebilecek sular plastik şişelerde dağıtılmaya başlandı. Suyumuz kirlenmişti.
Bugün artık biliyoruz ki bilinçsiz kullanım, standartlara uymayan şirketler, kendilerinden başkasını umursamayarak doğayı tahrip edip suları zehirleyen firmalar ve onlara yolu açan politikalar sonucunda ülkenin çoğunluğunda sularımız kullanılamayacak halde.
İçilebilecek temiz su ve hatta tarım yapacak su bulunamaması dünyada büyük bir sorun artık. Yapılan çalışmalar gelecek yıllara damgasını vuracak felaketler arasında açlık ve su sorununun olduğunu gösteriyor. İklim değişikliği, kuraklık ve hızlı nüfus artışı nedeniyle, büyük bir su krizi yaşanacağı ve bunun dünyadaki nüfus dağılımını etkileyeceği, büyük göçlerin gerçekleşeceği öngörülüyor.
Çözüm arayışları da var tabii. Temizlenmiş atık suların yeniden kullanıma sokulması bunlardan biri. Atık sular işlenip temizlenerek yeniden kullanıma giriyor. Fikir çok itici geliyor ilk anda insana, ama böyle projeler üretilmek zorunda işte. Geri dönüşüm yoluyla güvenli hale getirilen su normal içme suyu olarak kullanılıyor; tadının da içme suyu tadında olduğu iddia ediliyor. Avustralya’nın Perth kentinde bu uygulama var mesela. Hem kuraklığın hem de nüfusun artması gelecekte çok daha fazla yerde bu tip uygulamaları görmemize neden olacak. Yine de işlenmiş suların ne derece sağlıklı olduğu tartışması bir süre daha devam edecektir kuşkusuz. Keza işleme yöntemiyle deniz suyundan içme suyu elde edilmesi de tartışılan ve hatta uygulanan yöntemlerden biri.
Günümüzde birçok ülkede atık sular zaten işlemden geçirilip tarımsal sulama için kullanılıyor. Kabaca söylersek, işlem temel olarak suyun önce filtrelerden geçerek bütün katı maddelerden arındırılmasıyla başlıyor. Sonra ikinci bir arıtmayla en ufak parçacıklar temizleniyor. Üzerine bir de mor ötesi ışıkla steril hale getirilip mikroplardan arındırılıyor… Peki bu su “artık içilebilir” diye bize sunulduğunda iç huzuruyla içilebiliyor mu? Dahası içilmeli mi? Tartışma sürüyor…
Ancak her şeyin ötesinde bir de psikolojik faktör var. BBC’deki bir makalede, ABD’de iki bin kişiyle yapılan bir araştırmada, insanların yarıya yakınının bu yolla elde edilmiş suyu içmeyi kabul ettiği, yüzde 13’ünün reddettiği, kalanların da emin olmadıkları yazıyordu. Yine Avustralya’dan bir örnek bu konudaki tedirginliği vurguluyor. 2006’da Avustralya’nın Toowoomba şehrinde kuraklık nedeniyle atık suların yeniden kullanıma sokulması konusundaki referandumda halk yüzde 62 oranında kullanmayı reddetmişti.
Ancak Singapur, Belçika, Namibya gibi atık suyu yeniden kullanıma sokma uygulamasını başlatanlar da var. Kuvvetle ihtimal ki zaman içinde onları takip edecek birçok ülke çıkacak, çünkü görülen fazla seçenek olmadığı.
Atık suların geri dönüşümü bir yana tuzlu deniz suyundan içme suyu elde etme yöntemleri şimdilik çok maliyetli gözüküyor. Kullanılıyor mu; evet. Maliyeti düşürülüp yaygınlaştırılabilir mi; zaman gösterecek.
Yağmur suyu bir çözüm olabilir mi, diye düşünenler de var elbette. Fakat bu önemli kaynağın nasıl değerlendirilebileceği üzerine yapılmış çalışmalar henüz istenilen vaadi veremiyor. Konuyla ilgili kimi uzmanlar insanları yağmur suyunu biriktirmeye yöneltmenin ve bunu depolama olanakları yaratmanın daha uzun yıllar alacağını söylüyor.
Meselenin boyutların kavramak için birkaç veriyi alt alta koymak iyi olabilir. Dünya Kaynakları Enstitüsü (World Resources Institute/WRI) tarafından yapılan ve 2015’te yayınlanan bir araştırmada, Türkiye 2040 yılında ciddi anlamda su kıtlığı çekecek ülkeler arasında gösterildi. 167 ülkenin su kullanımı, aldığı yağış miktarı, iklim değişikliği ve nüfus artışı gibi değerlerin göz önünde bulundurulduğu araştırmaya göre, sadece Türkiye değil, yakın gelecekte 33 ülkede ciddi su sıkıntısı yaşanacak. Öngörü korkmamızı gerektirecek bilgiler içeriyor. Türkiye 2040’da dünyada ciddi su sıkıntısı yaşayacak ülkeler arasında 27’nci sırada. Sıralamanın başında Bahreyn, Kuveyt, Katar geliyor. 33 ülke arasında dünyanın farklı yerlerinden ülkeler var: San Marino, Singapur, Filistin, İsrail, Kırgızistan, Makedonya, Azerbaycan, Fas, Pakistan, Yunanistan, Afganistan, İspanya…
Araştırma dünyada su talebinin önümüzdeki birkaç 10 yıl içinde katlanarak artacağına da dikkat çekiyor. Bunun temel su ihtiyacının dışında da sonuçları olacak. Çatışmalar artacak, su kaynakları için savaşlar çıkacak, vs… Filistin ve İsrail arasında uzun geçmişe dayanan çatışmaların önemli unsurlarından biri de hep bu değil miydi?..
WWF-Türkiye’nin (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) bir raporundan da birkaç saptamayı hatırlamak lazım… “Dünya üstündeki erişilebilir tatlı su miktarı, toplam su varlığının yüzde birinden az… Dünya nüfusunun neredeyse beşte biri su sıkıntısı çeken yerlerde yaşıyor ve bu oranın 2025’te üçte iki seviyesine çıkması bekleniyor… Türkiye’nin gelişen ekonomisi ve dünya ortalamasının üstünde seyreden nüfus artışı tatlı su kaynakları üzerindeki baskıyı artırıyor… Türkiye İstatistik Kurumu, Türkiye nüfusunun 2030’da 100 milyona ulaşacağını öngörüyor. Bu durumda, kişi başına düşen su miktarının yılda 1.120 m3 olması bekleniyor. Diğer bir deyişle; artan nüfusu, gelişen ekonomisi ve büyüyen kentleriyle Türkiye “su fakiri” olma yolunda ilerliyor… Su kaynakları evsel, endüstriyel ve tarımsal atıklarla her geçen gün daha da kirleniyor.”
Özetlersek, temiz içme suyu sorunu başta Asya’da olmak üzere dünyanın birçok büyük kentinin öncelikli sorunu haline geldi. Yer üstü içme sularına atık suların karışıyor olması, bu kirli suları temiz ve güvenli hale getirmek zorunluluğunu beraberinde getiriyor, ki yapılan işlemler atık suların geri dönüşümü ile aynı. Sonuçta, bu yönde yapılan teknolojik yatırımların ve araştırmaların artmasının çok önemli ve zorunlu olduğu ortada. Ancak bununla yetinmemek de bir o kadar önemli. Yapılması gerekenler arasında mevcut su kaynaklarının kirletilmemesi, şirketlerin kısa vadeli çıkarları uğruna elimizde kalan son doğal kaynakların, yer altı ve yer üstü sularının kendisinin ve temizliğinin korunması geleceğimizi belirleyecek kadar değer taşıyor. Hayat suyla başladı, susuz bitebilir…
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.