Hepimizin ders kitaplarında okuyup hafızamıza kazıdığımız bir anıdır: Dayısının çiftliğinde can sıkıntısından kargaları kovalayan hüzünlü küçük çocuk. Yine hafızalarımıza yer etmiş başka bir anı daha vardır: Dolmabahçe Sarayı’ndaki küçük odada yattığı yatağın karşısındaki “Dört Mevsim” tablosuna bakıp çocukluğunu hatırlayan hasta Atatürk… İşte Can Dündar herkesin kendine ait bir kurguyla canlandırdığı bu ortak anıları hafızalarımızdan çıkarıp görselliğe dönüştüren bir film yaptı. Ve 70 yılda Ata’sı için dört başı mamur bir film yapamayan Türkiye’ye, doğduğu odadan, öldüğü odaya dek her mekana girip, geride bıraktığı belgeleri, sevdiği müzikleri ve söylediği sözleri titizlikle derleyerek yarı belgesel bir Atatürk filmi armağan etti. Hem de bu filmle seyirci, özellikle de yeni nesil Atatürk’ü yeniden keşfetsin diye. Filmin adını da kendi deyimiyle “onun en yalın haline ulaşmak, onu sadece annesinin çağırdığı isimle hatırlamak ve hatırlatmak istediği” için “Mustafa” koydu.
Goran Bregoviç’in hüzünlü Balkan ezgileri eşliğinde koşan küçük bir çocuk: “Mustafa”Can Dündar’ın, Selanik’ten Manastır’a, Şam’dan Berlin’e, Sofya’dan Karlsbad’a kadar Atatürk’ün izini sürerek yaşam öyküsünü anlattığı yarı belgesel filmi. Yeni kuşaklar her türlü şablondan uzak, Ata’larını tanısınlar diye…
Can Dündar filmin fargmanında da yer alan Mustafa’nın kargaları kovaladığı sahneyi çekmek için gerçekten de Langaza’ya gitmiş ve çekimi de bahse konu tarlanın yakınlarında gerçekleştirmiş… Filmde kargaları kovalayan çocuğu da oradan bulmuş: Yorgo… Bir Yunanlı… Fimin afişinde bulunan çalı çırpıdan kulübeyi yapan çocuk ise bir Makedonyalı: Alexandre… Can Dündar bu çalı çırpıdan evin, Atatürk’ün muhacirliğini, yurtsuzluğunu, yurt arayışını simgelediğini söylüyor.
Can Dündar’ın “Mustafa” filmi 29 Ekim’de sinemalarda.