Vizesiz Avrupa ne kadar mümkün?

Sezin Morkaya Slaats

Alman Münih İdare Mahkeme-si’nin bir Türk vatandaşıyla ilgili aldığı vize davası kararı, vizesiz Avrupa doğrultusunda kamuoyunda heyecan yaratırken, konuyla ilgili pek çok hukuki tartışmayı da gündeme taşıdı. Alman Münih İdare Mahkemesi’nin kararı Türkler’in Almanya’da vizesiz, oturum almadan doksan günlük kalma hakkını tescil etmiş oldu. Türkler’in Almanya’ya vizesiz girip üç aya kadar kalabileceğine ilişkin karar, Almanya gibi önemli bir Avrupa Birliği ülkesini şu an için Avrupa hukukuna aykırı hareket eden bir ülke pozisyonuna düşürmekte. 2009 yılında da  ‘Soysal davası’nda Avrupa Adalet Divanı, işi için Avrupa’ya gidecek Türkler’den vize istenemeyeceğine hükmetmişti. Uzmanlar, Alman Münih İdare Mahkemesi’nin kararında Avrupa Adalet Divanı’nın kararının emsal alındığı inancında. Peki bu iki benzer kararın temeli nereye dayanmakta, Türkler’e zamanında verilip sonra pratikte hükümsüz hale getirilen Avrupa’da serbestçe hizmet verme ve hizmet alma hakkı nereden gelmekte ve bu mahkeme kararlarının hayata geçirilmesi için neler yapılabilir?
Avrupa Adalet Divanı’nın ve Alman Münih İdare Mahkemesi’nin kararında etkili olan dayanak 23 Kasım 1970’de imzalanıp,
1 Ocak 1973’te yürürlüğe giren ve Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiyi düzenleyen temel belgelerden olan Katma Protokol’ün 41/1’inci maddesi. Serbest dolaşım ilkesine işaret eden madde, ‘Akit Taraflar, aralarında, yerleşme hakkı ve hizmetlerin serbest edimine yeni kısıtlamalar koymaktan sakınırlar’, demekte. Bu bağlamda Almanya’nın 1980’de koyduğu vize açık bir şekilde yeni bir kısıtlama kapsamında ve maddeyi ihlal etmekte. Türkiye vize konsundaki mücadelesinde Katma Protokol’ün bu maddesinden doğan hakkını etkili bir şekilde sıkça vurgulamalı. Kaldı  ki, bu hak Avrupa Birliği üye ülkesinin bir mahkemesi daha da önemlisi öncesinde de Avrupa Birliği’nin en yüksek yargı mercii tarafından onaylanmış durumda.
Bu son heyecan verici gelişmelere rağmen, Dışişleri Bakanlığı bu konuda temkinli olmayı sürdürüyor ve yakın zamanda vize prosedüründe değişiklik beklenmiyor. Avrupa Komisyonu da uzun süredir devam etmekte olan bu sorunun yasal yollardan çözüme ulaştırılamayacağını, konuyla ilgili siyasi irade boşluğu olduğunu belirtmişti zaten. Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet politikası haline gelmiş olan AB Tam Üyelik hedefi doğrultusunda  1973 Katma Protokol’ünden kaynaklanan vize ile ilgili haklarımıza ilişkin daha aktif olmalıyız. Gelişmeler her ne kadar yavaş bir şekilde de seyretse, son kazanılan davaların ve akabinde alınan kararların heyecanı yitip gitmeden, Avrupa Birliği’nin kendi hukuku açısından da ‘hukuksuz’ olan bu durumun her yönden üstüne gidilmeli.  Kaldı ki, Avrupa Birliği’nin, birliğin en üst normu olan birlik hukukuna uyması beklenir. Bu doğrultuda Avrupa Birliği konusundaki çalışmalarıyla tanınan Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı ve İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Başkanı Profesör Haluk Kabaalioğlu, Türk vatandaşlarına uygulanan vizelerin kalkması için kazanılan davaları baz alarak Avrupa Birliği’nin mahkeme kararlarına uyması gerektiğini belirtmişti ve  AB kurumlarına ve özellikle Avrupa Komisyonu’na Türk ziyaretçilere vize uygulayan üye devletlere karşı yasal işleme başvurmaları çağrısında bulunmuştu. Bu konuda Avrupa Birliği kurumları ve üye ülkelerle istenilen noktaya varabilmek için diplomatik kanallar, siyasiler, kamu, sivil toplum, akademi ve düşünce kuruluşları tüm gücüyle harekete geçmeli.

Bunu Paylaşın