Seçimlerin yenilenmesi kararıyla başta yabancılar olmak üzere yatırımcıları tedirgin eden bir karar alan siyasi otorite son olarak Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’yı görev süresinin dolmasına 10 ay kala görevden alarak, dünyada eşi benzerine az rastlanır bir karara daha imza atmış oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, bu görevden almanın nedeninin, Çetinkaya’nın faizleri indirmemesi olduğunu bizzat açıklayarak, başta yabancılar olmak üzere yatırımcılar için olmazsa olmaz kriter olan, Merkez Bankası bağımsızlığı tartışmalarını yeniden ateşlemiş oldu. Hâl böyle olunca da 25 Temmuz’daki faiz toplantısı, bankanın tarihindeki en önemli toplantılardan biri haline geldi. Elbette gözler eski Başkan Çetinkaya’yı koltuktan eden faiz indiriminin oranının ne olacağındaydı. Yeni Başkan Mustafa Uysal yönetimindeki Merkez Bankası faizleri piyasa beklentilerinin üzerinde 4,25 puan indirdi. Bu, 2002 yılı sonrası bankanın tek seferde en büyük faiz indirimi oldu. Merkez’in ‘şok’ faiz indirimine piyasanın tepkisi ise beklenenin aksine olumsuz olmadı ama ‘şimdilik’ demekte yarar var.
Yeni yüklü indirimlere kapı mı açıldı
Peki bundan sonra ne olacak? Merkez doğru olanı mı yaptı? Kuşkusuz bunlar cevap bekleyen önemli sorular. Ekonomistlere göre, biraz da siyasetin etkisiyle yüklü olarak yapılan bu faiz indiriminin potansiyel riski, “4,25 baz puan indirdik, piyasaya hiçbir şey olmadı” bakışı ile yeni yüklü indirimlere cesaret veren bir kapı açılmış olması. Avrupa Merkez Bankası ve ABD Merkez Bankası FED’in politikalarında keskin dönüşe geçmesi, yani küresel konjonktürün şu anda oldukça uygun olması, Merkez Bankası’nı yüklü faiz indirimine cesaretlendiren en önemli unsur. Temmuz ve ağustos aylarında enflasyonun düşüş gösterecek olması, bir başka ifade ile ekonomik iklimin günlük güneşlik olması Merkez Bankası’na ‘önden yüklemeli’ faiz indirimi imkânı verdi.
TL üzerindeki koruma kalkanı kalktı
Ancak ekonomistler, Merkez Bankası’nın yaptığı bu hamle ile her zaman olduğu gibi Türk Lirası’nın üzerindeki koruma kalkanını zayıflattığını söylüyor. Bugün yağmur yağmadığının altını çizen ekonomistler, bugün şemsiyeye ihtiyaç olmadığını, ancak yarın ihtiyaç olduğunda da en hızlı şemsiyesini açan ülke olmayacağımızın altını çiziyor. Faiz indirimlerinin her zaman finansal varlık sahiplerini, yatırım fonlarını memnun ettiğine dikkat çeken uzmanlar, faiz indirimlerinin varlık fiyatlarını yukarı doğru ittiğini belirtiyor.
Türkiye gibi yapısal sorunlarıyla derin bir krize giren ülkede, faizi indirerek sorunları çözmenin mümkün olamadığını söyleyen uzmanlar, ilave faiz indirimlerinin geleceği sinyallerinin de kısa vadede varlık fiyatlarını yukarı itebileceğini ancak orta ve uzun vadede sert değer kayıplarını da bünyesinde büyüttüğü uyarısında bulunuyor. Öte yandan faiz indiriminin, kredi çöküşü yaşayan finansal sektöre ve reel sektöre yeni bir kredi kaynağı sağlayamayacağı da belirtiliyor. Bir bankacı ise bu faiz indirimini “el bombasının pimini çekmek gibi” biçiminde tanımlıyor ve özellikle de S-400 teslimatı sonrasında Türkiye’ye uygulanabilecek potansiyel yaptırımların gündemde olduğu bir dönemde, ülkenin merkez bankasının neden parasının korunma kalkanlarını indirdiğini anlamanın mümkün olmadığını belirtiyor.
Merkez Bankası’nın küresel şartlardan beslenerek ve büyümeyi önceleyerek faizi peşinen indirdiğini belirten uzmanlar, kalan dönemde heybede fazla faiz indiriminin kalmadığını belirtiyor. Enflasyon hedefinin arka planda ve düşmekte olmasının Merkez Bankası tarafından yeterli görüldüğüne dikkat çeken uzmanlar, reel sektörün bu indirimi beğeneceğini ancak yarın güçlü TL ve düşük enflasyon lazım olduğunda ise bilançoların alarm vermeye devam edeceği uyarısında bulunuyorlar.