Savunma sanayinde gelişim için yerel siparişlerin stratejik önemi

MDN İstanbul

Geçtiğimiz ay içeresinde Pakistan’a öncelikle 1 milyar doların üzerinde bir rakama yapılan MİLGEM ihracatı ve ardından bir buçuk milyar dolar civarındaki Atak helikopteri satışı dikkatleri savunma sanayine çevirdi. 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası milli bir vizyon ve bakış açısı ile çıkılan yolun meyveleri 21’nci yüzyılın ilk çeyreğinde alınmaya başladı.

Bu süreç incelendiğinde savunma sanayini ayakta tutan önemli kriter ve uygulamalar dikkat çekmekte. Özellikle devlete yapılan projeler ve devletin ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla üretilen teknolojiler ihracata giden süreçte yürünmesi gereken yolun ilk adımları gibi görülmekte. Devletin desteği ve de sanayiye verdiği siparişler personelin tecrübelenmesinde, Ar-Ge projelerinin artmasında ve sektörde yetişen mühendislerin sektörün içerisinde kalmasında başat rolü oynamakta.

MİLGEM ve Tuzla Sınıfı Karakol Botları ile başlayan süreç, sahil güvenlik gemileri, kurtarma ve çıkarma gemileri ve de LHD gibi karmaşık bir gemi ile devam etmekte. MİLGEM’i önce kendi donanmasına üreten ülkemiz, ardından Pakistan’a ihraç etti. Bir başka örnek de Anadolu Tersanesi tarafından Katar’a yapılan eğitim gemileri. Anadolu Tersanesi öncelikle Türk Donanması’na çıkarma gemileri inşa etti, bu yeterlilik sınavının ardından şimdi de ihracat sahnesinde kendine alan açtı. Donanmamıza operasyonel yeterliliği kanıtlanmış gemiler üreten tersanelerimizin, önümüzdeki dönemde çok daha büyük başarılara imza atacağı şimdiden görülmekte.

Özet olarak şunu diyebiliriz, “Bir tersane ya da teknoloji üreten firma, kendi ülkesine satış yapabilmeli ki ihracata giden yol açılsın. Aksini düşünmek pek mümkün gibi görünmüyor. Bu anlamda zaman zaman istisnai şirket ya da uygulamalar bulunsa da, örnekler bir elin parmakları kadar az.

Avrupa’da da benzer örnekleri görmemiz mümkün. İspanya’da Navantia’nın F-110 sınıfı fırkateni ve LPD’leri inşası, İtalya’da Fincantieri’nin FREMM sınıfları, yardımcı sınıf gemileri ve LPD inşası, Fransa’da tüm suüstü gemilerinin askeri tersanede inşası en önemli örnekler.

Durum İngiltere’de de farklı değil. Type-45 destroyerleri ile Type-31 ve Type-26 fırkateynleri BAE ve diğer İngiliz tersanelerin ortaklığı ile yapılmakta. Avrupa devletleri inşa ettiği gemileri önce kendileri kullanmakta, gemilerin kendi donanmalarında operasyonel yeterliliklerini kanıtlamalarını müteakip ihraç edilmekte. Başak bir örnek de, 2017 yılında Fincantieri’nin Katar’a yaptığı satışlar. Bu satışlar Fransız Donanması’nın desteği olmadan gerçekleşebilir miydi?

Yukarıda özetlenen iç piyasa ile ihracat arasındaki bağlantıyı Hollanda Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Kramer geçtiğimiz günlerde De Telegraaf ile yaptığı röportajda kendi ülkesi üzerinden özetledi, “Yenilikler için ilk müşteri olarak, Deniz Kuvvetleri her zaman Hollanda denizcilik sektörü olacak ve bunu yapmaya devam edeceğiz. Bu, Hollanda askeri-deniz endüstrisinin hayatta kalması için çok önemlidir,’’

Ancak Almanya bu anlamda yeni bir istisnai uygulamaya imza atıyor. Tarihsel olarak, deniz savunma sektörü aslında Almanya’da her zaman için stratejik kabul edilmiştir.

Uzun süredir Dışişleri Bakanı olan Bay Genscher bu desteği şu cümleler ile özetliyor, “Deniz alanında bu politika hala devam ediyor. Şu anki koalisyonun Lürssen’e verdiği son yeşil ışığa bakınız: Suudi devriye botları veya TKM’ye Mısır Donanması’na denizaltı ihracatı ya da U-214’ün Türk tersanelerine teslim edilmesi için verilen izin gibi.’’

Ancak son MKS 180 programı ile bu anlamda önemli bir değişiklik yaşandı. Savunma bakanı Mrs von der Leyen Almanya’nın en büyük bütçeli programı olan MKS 180’i Avrupa tersanelerinin de katılabileceği bir sürece evirme kararı aldı. Hem de Lürssen ve TKM’yi oyun dışı bırakarak. Sebebi ise bu iki firmanın F-125 ve K-130 programlarını çok kötü yönetmesi.

Diğer yandan Hollanda-Almanya işbirliği de ayrı bir alanda yürümekte. Eğer Hollandalılar Alman denizaltılarını alırlarsa, Almanlar da MKS 180 programını Damen’a verebilirler. İlk başta karşılıklı bir anlaşma olarak gözükse de, bu süreç Alman tersanelerini, suüstü gemileri pazarından çekilmek zorunda bırakabilir. Nihayetinde ihracat için gittiğiniz ülkeler ilk olarak kendi donanmanıza üretim yapıp yapmadığınızı soracaklar. Bu anlamda Almanlar ne cevap verecek? Bu uygulama gerçekleşirse sonuçlarını izleyerek öğreneceğiz. Ancak tarih gösteriyor ki sanki doğru yol değil…

Bunu Paylaşın