Salih Zeki Çakır, DTO’nun sektöre ilgisizliğini eleştirdi

MDN İstanbul

Sefine Tersanesi’nin ortaklarından ve Deniz Ticaret Odası (DTO) Meclis Üyesi Kaptan Salih Zeki Çakır, gündemdeki projeleri ve DTO’nun işleyişi hakkında MarineDeal News okurlarına özel çarpıcı açıklamalarda bulundu

Durgun piyasa koşullarına rağmen son dönemde imza attığı başarılı projelerle dikkat çeken Sefine Tersanesi, başarılı referanslarıyla yeni anlaşmalara imza atmaya devam ediyor. Altyapısı pahalı, maliyeti yüksek bir tersane olarak sadece büyük projelerle ilgilendiklerini belirten Çakır,  yakın dönemde birçok projenin tamamlanarak teslim edileceğini açıkladı.
“Proje bedeli 31 milyon 140 bin euro olan acil durum müdahale gemisi Nene Hatun ekim ayında suya indirildi. Mart-nisan ayında donmanımı yapıp teslim edeceğiz. 20 yataklı hastanesi, su dibi araştırma ekipmanı bulunan bir gemi olsaydı, Suriye’de düşen uçağın araştırılması kolaylıkla yapılabilirdi. Kötü hava şartlarına ve açık denizlere dayanıklı bir geminin tamamlanmasıyla ülkemizin büyük bir eksiği kapatılıyor. Bazı arkadaşlar bizim projeyi almamızı eleştirdi ancak yapılan ihalede en düşük teklifi biz vermiştik.
Bu yıl sonuna kadar Norveç’teki iki firma için inşa ettiğimiz 5 adet gemiyi bitirip teslim edeceğiz. Geçtiğimiz günlerde Estonyalı bir firma ile feribot inşası için anlaştık. Bu projelerin toplamı 150 milyon euro civarında ancak rakam değilse de işin kalitesinin çok yüksek standartta olduğunu söyleyebilirim. Alıcı firmalar, Norveç bayrak denetiminin gözeteminde çok katı ve yüksek standart kuralları olan kuruluşlar. Onlar için feribot ve yolcu gemileri inşa etmek bizim için ve ülkemiz için ciddi başarıdır. Biz bu işlerde uzmanlaşmaya önem verdiğimizden benzer işlere yöneliyoruz. Şimdi Norveçli bir firmaya daha büyük bir feribot yapmak için görüşmelerimiz son noktaya geldi, yakında imza atmayı bekliyoruz. Hiçbir proje kendiliğinden hayata geçmiyor. Başladığımız günden bu yana her işimizde gerekli çalışmaları, gelişimleri yaparak bir farkındalık oluşturmaya çalıştık.”

“Sefine Tersanesi koster
projesine” teklif vermeyecek!
Yaptığı çalışmalarda ülkemizdeki küçük tonajlı gemilerin yaş ortalamasının yüksekliğine dikkat çeken Salih Zeki Çakır, bu segment gemilerdeki yenilenmenin Akdeniz ve Karadeniz çanağındaki ticarette ülkenin pazar payını artıracağının altını çizdi.
Koster filosunun yenilenmesi konusunda bir dernek kurarak hem devlet hem de finans kuruluşları nezninde birçok girişim yaptıklarını söyleyen Çakır, ilk etapta 300 koster gemisinin inşa edilmesi gerektiğini açıkladı.
“Etraftan duyduğum kadarıyla koster filosunun yenilenmesi konusundaki ısrarımız dolayısıyla ‘Salih Bey kendi tersanesine iş çıkarmaya çalışıyor’ deniyormuş. Burada açıkça ifade etmek isterim ki; ortaklarımla görüşerek bu projeye kesinlikle teklif vermemeye karar verdik. Sonuca ulaşınca sektörde olan herkes bir şekilde faydalanır düşüncesiyle 2009 yılından bu yana küçük tonajlı gemiler konusunda detaylı araştırmalar yapıyoruz.
Büyük tonaj çok fazla konuşulan ve genel bilgi sahibi olunan bir alan ancak dünya ekonomisinde büyük tonajın kısa ve orta vadede büyümesi söz konusu değil. Yaş sorunu da olmadığı için yenilenecek bir tonaj ihtiyacı yok. Küçük tonajın ise yaş ortalaması yüksek olduğundan ciddi olarak yenilenmeye ihtiyacı var.
Yerli ve yabancı bankalar küçük tonaja sıcak bakmadığı için birkaç istisna hariç finansman kullanmak mümkün değil. Yerli bankalarımıza baktığımızda bizdeki bankacılık kriterleri de küçük tonajı finanse etmeye müsait değil. Hiçbir finansman kuruluşu ne yazık ki küçük tonajı birebir teminat olarak görmüyor. Zaten küçük armatör elindeki her şeyi vermiş fedakarlık etmiş ve elinde kaynak oluşturacak bir güç kalmamış. Son dönemde İçdaş ve Yıldırım Grup gibi büyük holdingler bu tonaja ilgi göstermeye başladılar. Bu tip büyük şirketler koster yenileme projesinin hayata geçmesinde yardımcı olabilirler. Tabii ki devletin de bu konuda devreye girmesi önemli olacak.”
Daha önce Hollandalı Rabobank ve Norveç Export Kredi bankalarıyla finansman konusunda görüştüklerini ifade eden Çakır, proje uzun vadeli finansman gerektirdiği için yurtdışından kaynak buulmanın zorluğuna değindi.
“1000-12.000 tonajında gemilerin yenilenmesi hem yerli sanayini hem de tersaneleri güçlendirecek. Ardından 3000-5000 tonluk tankerler de gelebilir. Bu tip projeler kamuda otoyollar, köprüler gibi altyapı projeleri  olarak karşılanmalı ve teşvik edilmeli. Çünü Koster filosu Türk denizciliğinin altyapısıdır ve uzun vadeli böyle projeler tüm sektörü canlandırır. Ancak 2008’den önce sektör iyi gittiğinden devlete böyle taleplerle gidilmedi ancak krizden sonra  ‘Devlet nerede? Neden bize yardım edilmiyor? denmeye başlandı fakat geç kalındı. Devletin denizcilikte oyun kurucu olması gerekirdi. Yeterli kaynağı ve imkanı olan zaten tonajını yeniliyor, eskini satıyor, ikinci elini alıyor. Fakat sıçrama yaptıracak, daha tasarruflu, daha çevreci, yakıt ekonomisi olan gemilerle topyekün güçlü bir sisteme geçemedik. Bunun, devlet-özel sektör işbirliğiyle bir an evvel hayata geçirilmesi lazım. Çünkü bu alandaki boşluğu yabancı gemiler dolduruyor.”

“Metin Bey’in her şeyi çok iyi

biliyoruz’ tavrına karşıyım”
Koster filosu yenilenmesi konsunun denizcilik sektöründe geniş katılımla yeterince tartışılmadığını kaydeden Çakır, DTO’nun ilgisinin ve beklentilerinin  farklı olduğunu belirtti.
“Metin Bey aslında bir konuşmasında “burada fırtınalar kopsun, herkes rahat konuşsun” dedi ama konuşunca da sanki suçlama yapmışım gibi bir hava oluşuyor. Oysa herkesin bir tarzı ve sorunları gündeme getirme yöntemi var, buna saygı duymak lazım. Ben iyi veya kötü bu kadar başarabiliyorum. Örneğin; son dönemde dünyanın çeşitli limanlarında finansal sıkıntıdan dolayı tutuklu olan gemilerle ilgili Oda harekete geçmeli ve girişimde bulunmalı. Ancak bu konudaki çağrılarımızın ‘bizim işimiz değil’ denilerek kestirip atılmasını doğru bulmuyorum. Bu belki Oda’yı da aşan devleti ilgilendiren bir konu ama üyeler aidat ödedikleri bir yerden daha fazla ilgi bekliyor.”
DTO’da öncelikle sorunların incelenmesi ve kamuya yansıtılmasıyla kurumsal işleyiş  konusunda eksiklikler gördüğünü kaydeden Salih Zeki Çakır, Oda’nın daha etkin olması yönünde yeterli çalışma yapılmadığını da vurguladı.
Oda’da hiçbir şey yapılmıyor veya yapılmadı demek doğru olmaz, fakat daha iyi yapılabilir, gözden geçirilebilir, sorgulanabilir. Şu tavra karşıyım: “Biz zaten her şeyi en iyi biliyoruz ve yapıyoruz. Siz sadece konuşuyorsunuz.” Bu tavır hoş değil.”

‘Seçim hazırlığım yok, sektör
isterse olur’
Deniz Ticaret Odası toplantısındaki işleyişten yakınan Çakır, sorunları gündeme getirmenin bile seçim hazırlığı olarak görüldüğünü belirtti.
“Meclis toplantısında ben bir şey gündeme getirince ‘ne o seçime mi girdik’ şeklinde tepkiler alacaksak işimiz çok zor. Öyle bir hazırlığım veya yapacağız edeceğiz dediğimiz de yok. Seçim sektör isterse olur. Yani söylenenleri bu kısır döngüye sokmak doğru değil. O zaman hedef şaşırtma oluyor.
Oda’da konuşma süresi konusunda bir zaman baskısı olduğundan günlük sorunlarıyla boğuşan insanların karşısında daha makro şeyler konuşmak yanlış anlaşılmaya da müsait. Onun için her şeyi de tam konuşamıyoruz. Orada 3 dakikalık konuşmayı burada rahat rahat bir saattir konuşuyoruz. Doğru kelimeyi orada her zaman seçemeyeceğinizden farklı çıkarımlarda bulunulabilir. Söylemediğin sözler, söylenmiş gibi yansıtılabilir. Onu da sonrasında söz hakkımız olmadığı için düzeltemiyoruz. Üzerimizde yanlış bir yorum olarak kalıyor. Düzeltöek için bir ay sonrayı beklemek zorundasınız. O zaman zaten gündemden çıkmış oluyor. Tekrar konuyu hatırlatıp düzeltmek biraz bizim açımızdan zor bir durum.”

‘Tutuklu gemiler konusunda
harekete geçilmeli’
Banka borçlarından dolayı tutuklanan gemilerin büyük bir ekonomik kayıp meydana getirdiğini ifade eden Çakır, Oda’nın bu konuda inisiyatif alabileceğini belirtti. “Finansal sıkıntıdan dolayı tutulan gemilerle ilgili mayıs ayında açıklama yaptığımda, Metin Bey kürsüye çıkarak ‘biz kimseye para veremeyiz’ dedi. Oysa ki kimsenin para istediği yoktu. Bu tutulma sorunlarını yaşayan o dönemler küçük tonaj gemilerdi ancak kriz uzayınca büyük tonajda etkilendi. Şu anda altmışa yakın gemi finansal sıkıntılardan dolayı Avrupa ve Afrika limanlarında bağlanmış vaziyette. Oda, ekonomik kaybın yanında ortaya çıkan Türk denizciliğinin imaj kaybıyla hiç ilgilenmiyor. Kimseden para istenmiyor. Ancak armatörün başı sıkıştığında, gemisi tutuklandığında, sorunu olduğunda aidat ödeyerek sorunun çözülmesine katkı sağlayacağını umduğu kurum, bir geçmiş olsun bile demiyor. Bu içler acısı bir durum. Bu sadece Oda’nın problemi de değil, hükümetin de sorunu. Belki de devletlerarası ilişkiler ile halledilebilecek konular. Ben uğraştıklarını düşünüyorum ama daha da yaygınlaştırmak gerekir. Ben bu konularda Metin Bey’in veya devletteki bazı bürokratların kişisel olarak uğraştıklarını biliyorum ancak bu tür konularla kurumsal olarak ilgilenmek gerekir. Biz kendi imkanlarımızla bir takım araştırmalar yapıyoruz, ancak elimizde sorunları çözecek insan kaynağı ve mali kaynak yok. Fakat Oda’da bu kaynaklar mevcut ve Oda üyelerinin sorunlarıyla daha yakından ilgilenmeli.
Bankalar ve armatörler arasındaki sorunları çözecek bir üst çalışma grubu oluşturulabilir. Çünkü en iyi gemi işleyen gemidir.
Bir geminin yatmasının ne gemi sahibine, ne personele ne de bankacıya bir faydası var. 3-5 senedir bağlı gemiler çalışır hale getirilebilse 300 milyon dolarlık bir değer harekete geçer. Sektör olarak bu gemileri faaliyete geçirecek bir sistem, Oda’nın hakemliğinde bankalar ve armatörler arasında bir an önce kurulmalı”

Bunu Paylaşın