Merhaba dostlar. En son 2 sene önce yazmışım, zaman su gibi akıp geçmiş. Pet Shop Boys’un parçası ile başlayayım istedim. Ne de olsa Sovyetler Birliği ve Rusya milli marşıyla aynı akorları paylaşıyor
Salgın başladıktan sonra baktım iş seyahati veya ofis ziyaretleri yapamıyorum, biraz da eski mesleğime mühendisliğe döneyim dedim ama maalesef metod mühendisliğinin bir işe yaramadığını, taktik mühendisliğin hâlâ prim yaptığını tecrübe ederek sigortacılığa tekrar sarıldım. Ama her şeyden önce savaşın bana düşündürdüklerinden bahsetmekte fayda görüyorum. Eski yazılarıma baktım biraz; iddialı sözler etmeye bayılıyorum hâlâ, “Sigarayı bıraktım” yazım iyiymiş, tekrar başladığımı söylememe gerek yok sanırım.
Başlayalım…
Ukrayna-Rusya savaşı neredeyse 1 ayı tamamlarken bütün dünyaya dalgalarını yaymaya devam ediyor. Başka kıtalarda da olsa ülkelerin temel ihtiyaçlar bağlamında Rusya ve Ukrayna’ya bu kadar bağlı olması şaşkınlık verici. Aslında bu dünyanın küçük bir köy olduğunu ve hepimizin birbirimize ihtiyaç duyduğu gerçeğini de hatırlara getiriyor.
Bırakın Avrupa ülkelerinin Rusya gazına bağımlılıklarını Kuzey Afrika ülkelerinin bile Rusya ve Ukrayna buğdayına bağımlı olması insanları savaşmaya karar vermeden evvel kırk kere düşünmeye davet ediyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan barış ortamı uluslara ne kadar çok güven vermiş ki üretimi diğer ülkelere devredebilmişler. Kısa süreli de olsa açlık ve soğuğun kapıda olduğunu hissetmemiz barışın ne kadar önemi haiz olduğunu bir kere daha gözler önüne serdi. Şu anda pencereden izlediğim tipinin güzelliğini değil bu gerçekler dâhilinde savaşın soğuk ve acımasız yüzüyle karşı karşıya kalkmış masum halkları ve o yok edici hırsın sadece tüm korkutulucuğunu hissedebiliyorum. Rusya “ulusal güvenliğim tehdit altında ve siz genişlediniz” diyerek Batılı odakların sözlerini tutmadığından dem vuruyor. Ukrayna ise “ulus devlet/bağımsızlık” ülküsünü vurguluyor. Haklı olanın değil güçlü olanın savaşın gidişatında karar alabileceğini ve başkasının ipiyle kuyuya inilmemesi gerektiğini, her hâl ve şartta kendi gücüne dayanılması gerektiği gerçeğini de tüm dünya akl-ı selim otoriteleri olarak seyrediyor. Bir yandan barış nidaları atan Batılı odaklar öte yandan silah yardımı ile son sürat ikircikli hallere ve dahi Ukrayna’ya başta vaadettikleri sözleri yutarak bir samimiyetsizliğe evriliyor. Medeni(!) Batı’nın tarih sahnesindeki her zamanki hâlleri olsa da bu -ki biz kendi tarihi gerçeklerimizden aşinayız- merak ediyorum olan bitene Merkel de şaşkın mıdır?
Şu gerçeği de açıkca paylaşmak, iğneyi değil çuvaldızı en derine batırmakta fayda var: Biz erkekler savaşmaya bayılıyoruz. Amerika çomak sokmaya devam etti, Putin sadece yapabildiğini sandığı için defalarca yüzyıllar içinde nice orduların saplandığı Ukrayna düzlüklerine dalmayı tercih etti. Dalmakla yetmedi nükleer silahlarını “hazır ol” durumuna getirme emri vererek kararlılığını ortaya koydu.
Ne büyük sözler! Peki ya insanlık?
O tarihi emri deklare ettiği o tarih var ya işte o tarih Putin’in kendi özgürlüğünün idam fermanını verdiği tarihtir, lütfen not ediniz. Putin’in Ukrayna bataklığından çıkamayacağını tarih kaydedecektir. Öyle veya böyle güç zehirlenmesine yakalanan liderler arasında maalesef o da yerini aldı. Varsayalım ki Ukrayna teslim oldu. Peki ya insanlık, onu af mı edecek yoksa alaşağı mı edecek? İnsanlık belki bir kış daha üşüyecek veya beslenmeye zorlanacaktır ama Putin’e uygulanacak ambargo, orta ve uzun vadede ülke insanlarının onu alaşağı etmesine sebep olacaktır.
Bu arada gözden kaçmasın. Çin, Uralların doğusunu demografik değişikliklerle sistemli olarak yavaş yavaş Çinlileştirmeye başladı. Coğrafya kaderdir evet; kontrol edilmesi güç, uçsuz bucaksız o topraklar, dağlar, ovalar böyle giderse maalesef acemi Rus ordusuna mezar olacak.
Rusların teknolojiye katkısı yadsınamaz. Uzay yarışını başlatan onlar, uzayda istasyon kuran onlar. Öte yandan hava gücünü kullanamıyor, kara ordusunu da yaşlanan nüfusun neticesi acemi askerlerden oluşturma hatasının yanı sıra kendini dev aynasında görerek 2-3 günlük lojistik güçle ovalara dalıyor. Sonuç mu? Maalesef bataklığa saplandı.
Biz insanlık adına yurtta ve dünyada barışı savunalım. Türkiye olarak dileriz bu kahredici savaşın bitmesinde bir köprü olalım.
Sigorta konumuza dönecek olursak; mart ayının son çeyreğine yaklaşırken üçüncü kez yüzlerce araç taşıyan bir geminin Basra Körfezi’nde batmasına şahit olduk. Çok şükür ki 30 mürettebatın tamamı kurtuldu. Bu gelişmeler ve gerçekler ışığında bir sonraki P&I yenilemelerinin zorluğunu düşünemiyorum bile. Bu sene, son 20 yılın en zorlu sigorta yenilemelerinden birini yaşadım. Bu alanda ne kadar uzman olursak olalım önümüzdeki yılı düşünmek ve olacakları bugünden görmek ister istemez beni kederli bir ruh hâline eviriyor. Genel artışların 2’li hanelerden dönmeyeceği bir 3 yıl bekliyorum. Bazı P&I sigortacıları Rusya seferlerinin teminatını tamamen kaldırdı. Üstüne Rus gemilerine yapılan ambargodan kaynaklı prim kayıplarını düşünecek olursak zorluk şüphesizdir. Tekne sigortacıları ilave primlerle çanaklarında yüklüce bir fon oluşturdu ama P&I sigortacılarının prim kaybı nedeniyle rezerv kaybı büyümeye devam edecek.
Mart ayının ortalarında çoktandır beklenen iki büyük P&I kulübünün birleşme duyurusuna şahit olduk. İskandinav sigortacısı olan Gard, enerji ve tekne makina sigortaları sayesinde organik büyümeyle rakiplerine büyük ara fark atarak prim büyüklüğüne ulaşmayı sürdürüyordu. İki ayrı kulüp olan, şimdi aldıkları birleşme kararıyla ortak isim kullanacak North Standard Kulübü’nün bu yarışta Gard’a yaklaşıp benzer ürünlerle özlenen İngiliz usûlünü tekrar sahneye çıkarmasını bekliyoruz.
Ha bu arada, Sözlerimi Geri Alamam şarkısı da aynı akorlar üzerine kurulu, karizmatik lider Putin’e ithaf olunur.
Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.