Bu sene de bir Avrupa Günü’nü daha geride bıraktık. Her sene olduğu gibi bu yıl da Avrupa Günü bize Schuman Bildirgesi’ni hatırlattı. Bundan altmış bir sene önce 1950 yılında dönemin Fransa Dış İşleri Bakanı Robert Schuman kendi adıyla anılan Schuman Bildirgesi’ni sunmuştu. Avrupa Günü’nün kutlandığı 9 Mayıs günü de bu bildirgenin ilk sunulduğu 9 Mayıs tarihinden gelmektedir. Fransa ve Batı Almanya’nın kömür-çelik sanayilerinin tek bir çatı altında toplanmasının öngörüldüğü Schuman Bildirgesi’nde Avrupa’da bir birliğin ilk tohumlarının atılması yönünde ortaya ciddi bir siyasi irade konulmuştur.
Bu seneki Avrupa Günü kutlamaları bana katıldığım konferansların etkisiyle de olsa gerek, fikirsel düzlemde etkili bir aydınlatma yaşattı. Avrupa Birliği çalışmalarına başladığım günden beri aslında hep farkında olmam gereken fakat bir şekilde Avrupa Birliği’nin sadece ekonomik bir birlik olduğu yönündeki teorilerin çok fazla etkisinde kalarak göz ardı etmiş olduğum basit temel bir gerçeğin birden bire; Newton’un başına düşen elma misali, farkına vardım: Avrupa Birliği başından itibaren ve halen siyasi bir birlikti! Birlik ekonomik bir oluşum haline de gelse, dünya platformunda ekonomik niteliği ile de sivrilse, tüm bu gelişmelerin ardında birliği meydana getiren ve hatta ekonomik alanda da birliği bir arada tutup ekonomik entegrasyonunun tamamlanmasını sağlayan güç düpedüz siyasi nitelikliydi. Aslına bakılırsa böylesine entegre ve komplike bir ekonomik bütünlüğün başarısında siyasi bir niyet ve gücün payının olmaması mümkün değildi. Hele Avrupa Birliği gibi pek çok farklı ulusal iradenin söz konusu olduğu bir birlikte uluslar üstü bir yapı yaratmak için normalden daha da güçlü bir siyasi istek gerekliydi. Siyaset bilimi de okumuş biri olarak bu apaçık gerçeği –ekonomik birlik ve bütünleşmenin siyasi niyet ve güce ihtiyaç duyması gerçeğini- süslü ve karmaşık bir takım sadece ekonomik entegrasyonu öven teorilerin etkisinde kalarak bunca zamandır fark etmeyişime de çok şaşırdım doğrusu. Gerçi kendime de haksızlık etmek istemiyorum bu konuda. Avrupa’nın kendi halkı ve kamuoyu da Avrupa Birliği’nin sadece ekonomik bir birlik olduğuna, siyasi bir nitelik taşımadığına pek çoğu duygusal olan nedenlerden ötürü her daim inanıyor ve de inanmak istiyor.
Beni bu konuda bunca zamandır yanıltan durum sanırım Avrupa Birliği’nin uluslararası platformda tek yürek siyasi bir aktör olarak bir türlü ortaya çıkamamış olması ve birliğin belirgin ortak bir dış politikası olmadığı görüntüsü vermesiydi. Fakat bu durum; Avrupa Birliği’nin halen ciddi siyasi bir aktör olarak uluslararası alanda hareket etmeyişi ve siyasi birlik olma yönünde zaman zaman karşılaştığı sorunlar; birliğin kendisini bir arada tutan tutkalın siyasi nitelikte olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bunca zamandır birliğin ekonomik bir birlik haline gelmesine hizmet eden, üye devletlerin zaman zaman pek de hoşuna gitmeyen ve başta zor gelen ekonomik kararların hayata geçirilmesi ciddi bir siyasi irade sayesinde gerçekleştirilmişti esasında. Bu bağlamda Avrupa Birliği Komisyonu’nun ve Adalet Divanı’nın, birliğin ekonomik entegrasyonuna en etkili şekilde hizmet eden tutum ve kararlılığının ardında ciddi bir siyasi vizyonun yattığı gerçeği kolay kolay yadsınamaz.
Tüm bunların ötesinde, aslında başından itibaren orada olan siyasi beraberlik niyetini anlamak için herhangi bir Avrupa Günü’nde ya da herhangi başka bir günde, Schuman Bildirgesi’ne göz atmak yeterli. Neydi bildirgenin öngördüğü amaçlar? Öncelikle Fransa, Batı Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg arasında stratejik kaynakların paylaşılması ve bu yolla Avrupa’da olası bir savaşın önlenip kalıcı bir barışın hüküm sürdüğü Avrupa alanının yaratılması. Tüm bu amaçlar gerçekleştirildi ve hatta çok daha ötesine geçildi. Şimdi soralım. Bunlardan hangisi ortak bir siyasi irade olmadan gerçekleştirilebilirdi ki? Tabi ki hiçbiri!
Bu yıl Avrupa Birliği’nin siyasi niteliğinin hazır daha da fazla farkına varmışken, gelecek seneki Avrupa Günü’nde de yine fikirsel düzlemde yaşayacağım aydınlanmaları iple çekiyorum.