“Altı boşsa konuşmayacaksın”

MDN İstanbul

Deniz Ticaret Odası’nın (DTO) şubat ayı olağan toplantısı Başkan Metin Kalkavan ile Başkan Adayı Salih Zeki Çakır’ın karşılıklı söz düelllosuna sahne olurken mart ayı toplantısıda yine hareketli anlara sahne oldu. Bakanlar Kurulu kararıyla mayıs ayında yapılacak meslek komiteleri ve Nace kodları düzenlemelerinin ardına ertelenen seçimlerde yarışacak iki adayın meclis toplantısındaki karşılıklı sözleri ve suçlamaları uzun zamandır sessiz bir bekleyişin hüküm sürdüğü denizcilik dünyasına hareket getirdi. Denizcilik çevreleri iki adayın söz düellosunu ve karşılıklı suçlamalarını nereye vardıracaklarını merakla ve endişeyle bekliyor.
Aslında her zamanki gibi olağan gündemle toplanan DTO meclis kurulunun şubat toplantıları, iki başkan adayının söz almasıyla birlikte uzun zamandır eşi benzeri görülmemiş tartışmalara ve atışmalara sahne olmuştu. Mart ayı toplantısında Metin Kalkavan’ın eleştrileri, Salih Zeki Çakır’a söz verilmemesi ve kendisinin toplantıyı terk etmesi, meclis toplantısında ve sonrasında yapılan açıklamalar önümüzdeki günlerde tansiyonun daha da artacağını gösteriyor. Her iki tarafında yoğun bir hazırlık içinde olduğu ve seçimlere yaklaşılırken geniş katılımlı bir düello ile projelerini açıklamaları bekleniyor.
MarineDeal News olarak ilkeli yayıncılık gereği Metin Kalkavan’ın mart ayı konuşmasına sayfalarımızda yer verirken, meclis toplantısında Salih Zeki Çakır’a söz verilmediğinden ötürü, kendisine herhangi bir eşitsizlik ve haksızlık olmaması için 13. ve 14. sayfalarımızda kendisiyle yaptığımız röportaja yer vermeyi uygun bulduk.

“Altı boşsa konuşmayacaksın”
DTO seçimleri öncesi başkan adayı Salih Zeki Çakır’ın basın aracılığıyla yaptığı suçlamalara Meclis kürsüsünden cevap veren Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan rakibinin altını doldurmadan suçlamalarda bulunduğunu belirterek “Altı doluysa başımın üstünde yeri var, altı boşsa konuşmayacaksınız” dedi.
Deniz Ticaret Odası (DTO) Yönetim Kurulu Başkanı Metin Kalkavan, oda seçimleri öncesi DTO başkan adayı Salih Zeki Çakır’ın basın üzerinden kendisine yönelttiği suçlamalara karşı Meclis kürsüsünden cevap verdi. DTO mart ayı faaliyetlerini sunan Kalkavan ardından Çakır’ın bir röportajında “tuzağa düştük” söylemine karşı “Bu nasıl bir tuzağa düşmek adalet anlayışında da bir terslik var” diye başladığı konuşmasında şunları söyledi: “Deniz Ticaret Odası yönetimini sadece başkan yapmaz. DTO 7 şubesiyle, kendi yönetim kurulu, meclis başkanları, şubeleri, şubelerin yönetimleri dahil olarak yönetimi meclisleriyle yapar. Meclislerin kabul etmediği bir konu geçmez. Burada başarı varsa hepimizin, başarısızlık da varsa yine hepimizin. Seçim süreci başladığından beri, 24 Kasım’dan bu yana başkan adayı tarafından oda yönetimine karşı büyük bir itibarsızlaştırma kampanyası devam ediyor. En büyük olay; hilekârlığa, sahtekârlığa kadar giden: Nace kodlarıydı. Salih Kaptan’ın (Salih Zeki Çakır) 10 maddelik seçim sözü var. Bir madde diyor ki: Doğru olduğuna inanmadığımız hiç bir bilgiyi kullanmayacağız, gündeme taşımayacağız. İyi de bu Nace kodlamasıyla ilgili neyi biliyordunuz, nasıl biliyordunuz, nasıl gündeme taşıdınız? Niye “hilekâr” dediniz, “ince ayar, şark kurnazlığı…” hâlâ da demeye devam ediyorsunuz.”

Neden itiraz etmediniz?
Nace kodlarıyla ilgili komitelerde oyun yapmaya ihtiyaçları olmadığını ifade eden Kalkavan bu iddiayı dile getiren Çakır’a, Oda olarak “itiraz edin” dediklerini ve toplam 62 kişinin itiraz ettiğini belirterek, “Merak ettik, 32’sini Yunus Bey yapmış. Madem öyle çok itiraz ediyordunuz, itiraz etseydiniz. Defalarca firmalara fotoğraflı kuryelerle ulaştırıldı, defalarca çeşitli kanallar aracılığıyla düzeltme istendi. Nace kodlamasındaki en önemli sınıf, Başaran Bayrak’ın değindiği Tehlikeli Sınıf! Hiç alakanız olmaz, tehlikeli sınıfa girersiniz ki Yılmaz bey onlardan birisi, girdiğiniz zaman primleriniz yüksek çıkar. Dikkat edilmesi lazım. Nace kodlaması AB Eurostat’tan alınarak uygulandı. Nacelerde herkes dağıtılmış. Kim kimi nereye dağıttı? 255 tane grup var. TOBB’a sordum; Bu grubu DTO belirlemiş TOBB’a göndermiş, TOBB ise kabul etmiş, yukarı iletmiş. İyi de kim yapacaktı bu gruplamayı? Mesleği bilen, uzmanlık isteyen bu işi? Tabii ki DTO yapıp gönderecekti. Ben yıllardır karışmadım. Hep Halim Bey (Mete) uğraşırdı. O gruplar nasıl oluştu, nasıl gitti? Dikey, yatay birleşmeler yapılıp gruplar belirlenip verildi. Biz DTO olarak hangi gruba giriyoruz: 5.000 ile 10.000 üyesi olan sınıfa giriyoruz. Bir grup 100 üye ile kurulurken biz DTO olarak özel muafiyetle yüzde 30 indirim alıyoruz. Yani meclis kararıyla bizim bir grup kurmamız için 62 üye yeterli” diye konuştu. Nace kodlamasının her sene değişeceği bilgisini veren Kalkavan “Eğer bir firma da 5-6 iştigal alanı varsa bu seneki en yüksek cironuz bir sonraki seneki kodunuzu belirleyecek. 4 sene sonunda belirlenen kodunuzla seçime gireceksiniz. Örneğin aynı şirket altında; tersane ve armatörlük yapılıyorsa hangisi daha çok ciro yapıyorsa siz o kodunuzla seçime girebileceksiniz” dedi. “Her yerde 10-12 gruba ayırdılar kendi grupları 1-2” şeklindeki suçlamaya karşı da Kalkavan, “Ben araştırdım. Ben de 3 var. Halim Bey’de 3 var. Alev Kaptan’da 1 var, Rıdvan Bey’de 2 var. Sefer Bey’de 1 var. Salih Kaptan’da ise 5 var. Merakımdan baktım. Nace’yi öğrenmek için önce bize sorun. Çıkıp kamuoyunda, röportajlarda, orada burada… Yazık! Bence PR şirketi tutmayın, verdiğiniz paraya yazık, bana o kadar malzeme veriyorsunuz ki… Sahaya inin, gidin insanlarla konuşup onları ikna etmeye çalışın. 10 maddelik seçim sözünü size kim söyledi, kim yaptırdı, vallahi günah” dedi.

“Ben haddimi bilirim”
Salih Zeki Çakır’ın 10 maddelik seçim sözünden ilki olan “Deniz Ticaret Odası merkez, şube ve temsilciliklerine ait hiçbir nakdi, ayni ve insan kaynağı imkânını seçim için kullanmayacağız” söylemini “Bunu kullanma şansınız yok ki, neden böyle bir maddeyi koyuyorsunuz” şeklinde yanıtlayan Kalkavan, “Yapamayacağımız hiç birşeyin sözünü vermeyiz” söylemine karşı ise “İyi de hiç şansınız yok ki neden söylüyorsunuz bunu” diye cevapladı. “Aykırı görüşlere kaba ve yüksek sesle karşılık vermeyeceğiz” vaaadine karşı ise Meclis kürsü konuşmalarını örnek gösteren Kalkavan, üyelere “Şimdi meclis üyelerine soruyorum, geçen mecliste benim sizlere hitabımda sesimin desibeli kaçtı, Salih Kaptan’ın kaçtı” diye sordu.
Çakır’ın bir röportajında “Ben konuşsaydım, belden aşağıya gidileceğini hissettim, bir daha benim cevap hakkım olmayacaktı, ben orada tuzağa düşürüldüm haksızlıktı” sözlerini hatırlatan Kalkavan, “İyi de Salih Kaptan sen bir ay konuşmuşsun, benim başkan olarak cevap verme hakkım var, suçlamaları yapan sensin. Ben sana cevap verdim, sana bir daha söz verildi, ben tekrar cevap verdim, 2-2! Hangi hakkı istiyorsun? Ben olmadan konuşacaksın, bir çok ithama sessiz kalıp cevap vermeyeceğim, buradan gelip cevap verdiğimde “bu adaletsizlik” diyeceksin, bak sana istediğin kadar konuşma hakkı, istediğin kadar konuş, ama şu maddene sadık kalacaksın: Doğru olduğundan emin olmadığın hiçbir bilgiyi kullanmayacaksın” şeklinde konuştu.
Çakır’ın seçim sözünün 8’inci maddesinin “Hiçbir kimseye had bildirmeyeceğiz” olduğunu hatırlatan Kalkavan, şunları söyledi: “Ben haddimi bilirim. Haddimi aştığım zamanda kim olursa olsun bana bildirsin. Ama benim aldığım terbiye itibariyle çizmeyi aştığı zaman herkese haddini bildiririm. Altı doluysa başımın üstünde yeri var, altı boşsa konuşmayacaksınız. Bu sektöre zarar vermeyeceksiniz! Bunun peşini bırakmayacağım, o söylenen 8 tane sıfatı yazdım peşini bırakmayacağım: “Adaletsiz, vizyonsuz…” hepsinin tek tek hesabını soracağım: Taa ki altını örneklerle doldurana kadar. Madem böyle bir bildiri yayınlıyorsunuz altını dolduracaksınız” dedi.

İhalelerde neler olup bitiyor?
Kalkavan, Çakır’ın “Aldatmayacağız, aldananlardan olmayacağız, kimsenin aldatmasına da rıza göstermeyeceğiz” vaadiyle ilgili ilginç açıklamalarda bulundu: “İhalelerde neler olup bittiği hakkında size cevap vereceğim. Yazmayın, yazdığınız zaman, benim gibi bir adama pas atıyorsunuz ‘gel ille de konuş’ diyorsunuz.”
Çakır’ın seçim vaatlerinin 6’ıncı maddesini de eleştiren Kalkavan, bu maddede geçen “Bölge, zümre, sınıf, okul, faaliyet alanı, siyaset kaynaklı ayrımcılıklara hiçbir şekilde prim vermeyeceğiz, her tür ötekileştirmenin karşısında duracağız” sözlerine karşın “Gittiğimiz yerlerde sizin konuşmalarınız hakkında insanlar belli konulara değiniyorlar, ya sizi yanlış anlamışlar ya da söylemle eylem arasında farklılık var” dedi.
Çakır’ın “Yıllarca keyfiyet içinde yönettikleri DTO’yu yine keyfiyet içinde kullanmaya devam ettikleri” sözüne karşı sert çıkan Kalkavan şunları kaydetti: “Merak ediyorum, siz keyfiyet derken neyi kasdediyorsunuz? Burada saatler harcamayı mı? Ben bu hafta şirketime daha ancak bir gün gidebildim. Ne yapıyoruz keyfiyetle oyun mu oynuyoruz? DTO kaynaklarını mı çarçur ediyoruz? Siz böyle bir şeyi nasıl söylersiniz bu gruba. Benim hiçbir yönetimimde bir tane muhalefet şerhiyle alınan bir karar yoktur, hiçbir meclisimde de yoktur! Hep ortak karar alınır! Biz istediğinizi onayınıza sunuyoruz, meclisin onayından geçiyor.”
Konuşmasında ‘tetikçi gazeteci tuttu’ suçlamasına da yanıt veren ve basın mensuplarına da seslenen Kalkavan, “Hayatım daha hiçbir basın mensubunu tetikçi olarak kullanmadım” diye başladığı bu bölümü “Basın görevini yapıyor. Herkes gönlünden kalbinden inandığı doğruları yazacak, doğruları dile getirecek. Bizler gelip geçiciyiz, ama onlar kalacak. Basın üyelerine sesleniyorum: Lütfen, şu an bölünmüş vaziyettesiniz, gördüklerinizi, bildiklerinizi doğru olarak yazın. Bunu üzerine basarak söylüyorum: Biz kimseye şunu yazın bunu yazmayın demeyiz. Ama burada aslanlar gibi yazanlar da var: Bir tanesi de bayan. Benimle de çok didişmiştir. Ama kendisine özellikle teşekkür ediyorum. Lütfen burada 3 ay sonra seçimler bitecek. Bildiklerinizi yazın ki böyle bir yarış devam etsin” şeklinde tamamladı.

Biz Turkcell miyiz?

Konuşmasında projelerine de değinen Kalkavan özellikle koster filosunun dikkatinin çektiğini ifade ederek konuyla ilgili şu noktalara dikkat çekti: “Bizim yönetimimizde neler yapmışız koster konusunda; 56 adet teşvik belgesi alınmış. Özellikle Rahmetli Yücel Hoca (Odabaşı) ne kadar emeğini koydu. Bir milli bütçeye 200 milyon lira koydurmak kolay mı? İnandırmak kolay mı? Biz bütçeye kadar girdik! O Koster Yatırım A.Ş. başkanı olarak ne kadar emek verdiğimizi, nereden döndüğümüzü, neden döndüğümüzü Salih Kaptan’ın kendisi çıkıp anlatacak. “Oda neden yapmıyor, bir sürü şirketle ortaklık kurdu, bu proje için neden yapmıyor?” diye soruyorlar. İyi de bir sürü işi biz yaptık, bunu da siz yapın diye bıraktık. Nesi yapılacak, nasıl yapılacak? Armatör tarafından mı bakıyorsunuz, gemi inşa tarafından mı bakıyorsunuz? Sistem oturmadı, sistem baz bulamadı. Bir taraf finansmanın yüzde 60’ını yüzde 30 ekipman kullanılmak şartıyla (Hollanda) veriyorum diyor, diğer tarafta uzun vadeli finansman tartışılıyor. Bir diğer tarafta da faiz oranı tartışılıyor. Gerisi nerede, yüzde 20, gerisi Türk bankasından nasıl sağlanacak? Sistemde eksiklik var. Devlet teşviği bu projeye girmediği sürece olamaz, isterseniz 14 seneyi 20 seneye çıkartın! Ayrıştığımız nokta bu: Devlet zaten proje olarak almış üstüne, Sayın Müsteşarımız proje görüşmelerini yapıyor, önce o ayak çözülmeden, nereden talep toplayacaksınız, haydi diyelim ki Koster Yatırım AŞ’yi kurduk, Oda olarak biz de girdik, nereden talep toplayacağız? Talep yok, yaptırıcı bir kişi olmayınca burada bir el kalkmaz. Bu piyasada 5 bin dwt’lik gemiyi 8,5 milyon dolara yaptıracak bir kişi bulamazsınız ! O zaman soruyorum, proje diyorsunuz, amacın tersaneciliği mi desteklemek, kosterciliği mi? Geleceksin o zaman projeni benimle tartışacaksın. Gel düelloda benimle projeni tartış. Düşüncelerini söyleyeceksin, cevaplarını tek tek alacaksın.”
Çakır’ın projelerinin içinde güzel olanlar olduğunu ancak Alo 444, mavi hat gibi bir projenin sadece kulağa hoş geldiğini belirten Kalkavan, “Bir düşünün: Charter Party bilmezsiniz, başka konuları bilmezsiniz, biri telefon açar soru sorar, şöyle yapın dersiniz… İyi de biz bir ürün satmıyoruz ki, biz Turkcell değiliz, Digiturk de değiliz! Buradaki konu, kasıtlı olarak bu projeyi durduran benim. İlk Başkanlık dönemimde Oda’da koridorda birisi, “Gemim kaldı, niye bana yardım etmiyorsunuz,” diye geldi. Oda’nın böyle bir görevi yok. Bu konuda danışmanlar var, hukukçular var, alt birimlerimiz var, biz yönlendirme yaparız. Bugün hangi üyemiz gelirse gelsin yönlendirme yapmadığımızı bir kişi dahi söyleyemez. Ama bu projenin sorumluluk tarafını düşünmek lazım. İşin doğası bunu bir bilene danışmaktır. Bir çok duayen var. Oda’nın böyle bir görevi olamaz. Güzel projeleriniz de var “Envanter” var, “Bilgi Veri Bankası” projeniz var, bunlara katılıyoruz” dedi.

Kalkavan’dan düello çağrısı

Kalkavan, Çakır’ın seçimler için “DTO’nun fiziksel imkanları, seçim için yetersiz” deyip büyük bir salon tutulması önerisine karşı şu çağrıyı yaptı: “Toplam oy kullanacak kişi sayısı 1000 kişiyi geçmeyecek diyor. 47 tane meslek komitemiz var. Bir komitemiz çok kalabalık, 1000 kişinin üzerinde… Bu komiteye iki sandık yaptık. Bir tane 500 kişilik var. Hadi diyelim 50 sandık. Hesap ortada 1000 kişiyi, 50 sandığa bölüp onu da 8 saate bölerseniz, sandık başına 2,5 -3 kişi… Yıllardır Odamızda yapılan seçimlere ısrarla ve inatla üyelerin isteklerine karşı çıkıyorsunuz. Halim Bey ekliyor, efendim 1000 kişinin ortalama 6 firması var diye… ‘Aman Halim Bey bu suflörlüğe girmesin, dikkatli ol!’ Böyle baktığımızda 8000 üyeden, bu hesaplamayla ortalama bir grubun 6 firması var, bu nedenle Oda’ya gelip oy kullanacak kişi sayısı bu hesaplamayla 1000 kişiyi geçmez diyorum ki; 1000 kişide katılım yüzde 75 olur, çünkü bunun içinde şubeler de vardır. 1000 kişi diye saydığım grup yat işletmecilerinin olduğu gruptur, çoğunluğu da şubelere aittir. Söylenecek şey bulunamadığı için, diyor ki, “Oda’da seçim yapılmaz” Ben size tasarruf yaptırıyorum, ‘Oda’da seçim yap” diyorum ama seni de düelloya davet ediyorum, “hayır” diyorsun. ‘Gel büyük bir salon tutalım, otel tutalım, istediğini söyle, hatta öyle bire bir değil, 3’e 2 olsun, 2’ye 2 olsun,’ diyorum. Buna “hayır” diyorsun. Niye? “Ben öyle şovu sevmem.” Ne şovu, bin kişiye, 2 bin kişiye, düşüncelerini anlatacaksın, soracaksın, tabi ben de sana soracağım, projelerini açıklayacaksın, iyi ya sektörün menfaatine… Ne diyorsun, “olmaz!”

‘Kurtuluşumuz platform üretmekte’
GİSBİR Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kıran “Biz ne diyoruz, offshore işine girip platform üretebiliriz. Denizden gaz çıkarma petrol çıkartma günü geldiğinde o gün ayakta olmalıyız. Hazır olmalıyız demek istiyorum. Bu enerji işinin de Türkiye ekonomisini kurtaracağına inanıyorum” dedi.
GİSBİR Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kıran ise İMEAK Deniz Ticaret Odası Mart ayı Meclis toplantısında yaptığı konuşmada dünya ticaret filosundaki tonaj fazlasının ciddi bir rekabet oluşturduğunu kaydederek, “Dünya istatistiklerine baktığımız zaman, ki sektör yetkilileri olarak bu istatistikleri sizlerde yakından takip ediyorsunuz, maalesef genel olarak dünya armatörleri bir hataya daha sürükleniyor: 2008 yılına kadar verilen siparişlerde yani 2010, 2011 teslimlerde armatörler ciddi paralar ödeyerek gemi sahibi oldular. Şimdi aynı gemileri Uzakdoğu tersaneleri 1/3 fiyatına çok daha avantajlı rakamlara üretebilecek imkanlar sunuyor. Doğal olarak armatör şöyle düşünüyor: 80 milyon dolara capesize aldım, şimdi 30-32 milyon dolara veriyorlar, bir tane daha capesize alayım ortalamasını 55 milyon dolara getireyim. Böyle bir düşünce ile gidildiğinde 2015-2016 teslim olunca tonaj daha da büyüdü, o gün 55 milyon dolara düşürdüğün gemi, hurda değeri etmeyecek, yani baktığımızda ciddi bir overbooking var: 2014, 2015, 2016 gene bir doluluk olacak. Özellikle Japonya, Kore tersaneleri ciddi bir doluluk yaşıyorlar. Çin tersaneleri kalitesinden dolayı bu iki ülkeye kıyasla daha düşük diyebiliriz” diye konuştu.
Armatörlerin şu an maddi gücü olmadığını kaydeden Kıran “Her gün Boğazlar’dan geçen gemi sahiplerinden tutun da büyük filoları yöneten firmalara kadar dünya genelinde herkesin sıkıntısı büyük. Dolayısıyla bizim müşterimiz böyle olduğu sürece, bizim de çok asılarak şunu yapalım bunu yapalım demek yerine, yeni işler kovalar hale gelmemiz gerekiyor. Yeni alanlar yaratmalıyız. Türkiye gemi inşa sanayi genelinde çok iyi projeleri şu an inşa eden, ciddi özel projeler yapan, niş alanlara yönelen olmaz denecek rakamlara Yalova’da, Tuzla’da seri üretimler yapıyorlar. Gemi ve Yat İhracatçılar Birliği Başkanımız Başaran Bayrak’tan öğrendim; ocak ayında 45 milyon dolar şubat ayında 170 milyon dolar ihracat yapmışız. Dolayısıyla bu süreç böyle geçecek ama krizi fırsata çevirip iyi değerlendirebiliriz. Hepimiz denizciyiz bazılarımız armatörüz. 10-15 milyon dolara üretiyorduk, 20-22 satıyorduk. Hadi diyelim zorladık 12 milyon dolara ürettik, bugün hesaplar ortada hangimiz alabiliriz 12 milyon dolara kimyasal tankeri, kimse almaz! Bu dönemde bir kaynak yaratmamız lazım. Bizim Türkiye olarak marka olduğumuz alan kimyasal tanker inşası” dedi.

Geleceğimiz enerjide
Türkiye’de 2000’den 2008 yılına kadar olan süreçte, gemi inşa sanayide maliyetlerin yükseldiğini hatırlatan Kıran, şunları kaydetti: “Artan maliyetler neticesinde sattığımız ürünü tüketiciye cazip göstermemiz mümkün değil. Kendi şirketimde kaç defa gemi yapmak istedik ama hesaplar çıkınca vazgeçtik. Gemi inşa sanayinin ve Türkiye’nin geleceği bizce enerji. Karadeniz’de araştırmalar yapılmış, hali hazırda hâlâ delici gemiler çalışıyor, bunlar Karadeniz’e çok ciddi bir gelir kaynağı olacak. Bu sahilden beslenecekler. Geçenlerde TPAO Genel Müdürünü ağırladık ve değerli bilgiler aldık, keza Sismik -1 Teslim töreninde Başbakanımız; ‘Bundan sonraki adımda, bu platformların Türkiye’de nasıl yapılacağını araştıracağız’ dedi. Bu bizim için çok iyi bir haber. TPAO ve Enerji Bakanlığı’nda bu kaynaklar var. Bunların sahibi olabiliriz. Ege ve Akdeniz bunun peşinden gelecek. 71 tersanemizden bugün 20 tanesi gerçekten sadece 2 bekçi ile duruyor. Çünkü cazip değil yapacak birşey yok. Biz ne diyoruz, offshore işine girip platform üretebiliriz, özellikle Türkmenistan’da ciddi yatırımlar var. Kimsenin bu gelişmelerden haberi yok gibi, oralarda hiç tersanecilikle ilgisi olmayan kişiler bu ihalelere girip bu üretimleri yapıyorlar, takip etmeliyiz. Şimdi yavaş yavaş buralara geliyorlar ve burada yerler arıyorlar. Potansiyel var yetiştiremiyorlar, buralarda parça parça yapıp Türkmenistan’a nasıl götürebiliriz diye bakıyorlar. Bu nedenle daha çok dışarı açılıp vizyonu geliştirip, yapıda ufak ama ederi büyük işleri bulmanın yoluna gitmeliyiz. Denizden gaz çıkarma petrol çıkartma günü geldiğinde o gün ayakta olmalıyız. Hazır olmalıyız demek istiyorum. Bu Enerji işinin de Türkiye ekonomisini kurtaracağına inanıyorum.”

Yüksek kira artışı karşılanamıyor
Kiracı konumunda bulunan tersanelerin yüksek kira artışına da dikkat çeken Kıran “Biz Tuzla ve Yalova Tersaneleri olarak 49 yıllığına kiralama uygulamasıyla tersanelerde kiracıyız. Son zamanlarda tersane kira artışlarında öyle artırımlarla karşı karşıyayız ki, dikkat ederseniz konuşmalarımda, teşvik veya buna benzer söylemlerim olmuyor, kaldı ki, problem çıkmasın daha fazla” dedi. Konuyla ilgili bir de örnek veren Kıran, “Mahkemenin 2012’de vermiş olduğu kira bedeli 101 bin lira, 2013 uyarlamasında 1 milyon 701 bin lira olarak geldi. Yani yüzde 1.620 oranında bir artış ile karşı karşıyayız. Bu sadece bir üyemize geldi. Bu durum şimdi Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde daha ileriki dönemlerde Yalova’da da aynı şey olacak. Bu değerlemelerle kiralar böyle geliyor, işin kötü tarafı, mahkemeye davayı açıyorsunuz, yani uyarlama davası açmaya zorlanıyorsunuz, kaldı ki bu paralar sene içinde 4 taksitte ödeniyor ama gelen yazıda belirtilen tarihte ödeme yapmamız isteniyor. Ödemezseniz tek taraflı fesih hakkı var. Milyonlarca dolarlık yatırım yapılmış, bunları riske edemiyorsunuz, bazı arkadaşlarımız kredi alabilenler gidip kredi alıp bu paraları ödediler. Kredi alamayanlardan arabalarını satıp kurasını ödeyenler var. Birileri bir değer koymuş, sonra gitmiş. El birliğiyle konuyu düzeltemiyoruz. Bu konuda acil birşeyler yapmamız lazım. Biz GİSBİR olarak girişimlerde bulunduk. Sesimiz duyuldu. Özellikle Ulaştırma, Denizcilik ve Habercilik Bakanlığımız bu kira artışlarının böyle uygulanmaması gerektiğini söylüyor. Hatta yeni bir çalışma da yapıyor, ama bir süreç alacak, ama bu süreç sonuna kadar bu talep edilen rakamların, bir önceki seneye uyarlanarak eskisi gibi uygulanması sektörümüze ciddi bir rahatlık getirecektir” şeklinde konuştu.

Başkan kimliğini kullanmadı
Oda seçimleri sürecine de değinen Kıran seçim sürecinin çirkinleşmeden devam etmesini dileyerek şunları kaydetti: “Sayın Salih Zeki Çakır, GİSBİR yönetimi 3 Ekim 2011 tarihinde yönetime geldiğinde kendisi de bizim yönetim kurulumuzda başkan vekiliydi. Bu yeni süreçte istifasını verdi ve seçim yarışına hazırlanıyor. Dolayısıyla ben kendisinin nasıl iş yaptığını, nasıl çalıştığını ben az çok bilirim. Kaldı ki, diğer tarafta bugünkü mevcut yönetimde abilerim, dostlarım senelerdir hepsini çok iyi tanırım. Ayrıca abim Tamer Kıran’da yönetim kurulu üyesi. Bu sürecin özellikle dışarıya karşı, Ankara’ya, başka sektörlere karşı ama öyle ama böyle birlik ve beraberlik içinde olduğumuzun mesajlarının verilmesi gerektiğini bilerek yürütülmesini ve çirkinleşmemesini istiyoruz. Ben geçmişte iki tane olaya şahit oldum, bunlara kısaca değinmek istiyorum. Geçen kış aylarından birinde Turkon Line’ın bir gemisi Yunanistan’da karaya oturdu. Ve ciddi problemler yaşandı. Ankara’dan gelen misafirlerimizle bir yemekteyken Sayın Başkan’ımızla bu konuyu istişare etme fırsatım oldu, ilgili birimlere ulaşmada ciddi sıkıntılar yaşandı, ve Başkan’ımıza dedim ki kendisine ‘Siz DTO Başkanısınız, arayıp oradaki yetkili kişilerle bir görüşün.’ Bana çok enteresan cevap verdi: “Ben bu kimliğimi kullanmak istemiyorum, ya bu başka bir kişinin başına gelseydi, DTO Başkanı olmayan birinin…” Ben böyle düşünmesinden çok etkilendim ki orada ciddi maddi kayıplara uğradığını biliyorum, o geminin günlerce orada kalması… Neyse ki sonra başka girişimlerle o gemi oradan kurtarıldı ve gemi Türkiye’ye gelip havuza girdi. Ama bu imkanı kullanmadı. Kullansaydı çok basit yarım saatte halledilecek bir işti. Sonra Port State Control gemiyi kaldırmadı, çok basit bir işti aslında bir telefonla çözülebilecekken yapmadı.
Öteki tarafta biliyorsunuz Salih Kaptan için şunu söylebilirim: Bildiğiniz gibi Salih Kaptan’ın ortak olduğu bir tersane var (Sefine Tersanesi). Bununla ilgili bir çok söylenti çıkıyor, kulağınıza geliyor: İhalelerdi, ve sair… Ben ihaleleri o tersanenin ne zor şartlarda aldıkları konusuna da şahit oldum. Hiç öyle dışarıda konuşulduğu gibi değil. İyi hazırlanılıyor, ciddi rakamlar düşürülüyor. Hatta bir ihale dosyasını gördüm, hesap ettim, benim tersanem yapamaz bu işi imkan yok. Kutladım. Ben iki tarafın çok iyi niyetli olduğunu düşünüyorum zaten.”

DTO Meclis Başkanı Cengiz Kaptanoğlu: Kalsaydı söz verirdim, kalmadı gitti!
DTO Meclis Üyesi, DTO Başkan adayı Salih Zeki Çakır’ın söz istemesi üzerine DTO Meclis Başkanı Cengiz Kaptanoğlu, “Sataşma yok, sataşma yok, bir dahaki meclisi bekleyeceksin, paşa paşa söz isteyeceksin bir meclis üyesi olarak, sözünü alacaksın” dedi. Kaptanoğlu, Salih Zeki Çakır’ın kendisine karşı yaptığı suflorcü yakıştırması üzerine şunları kaydetti: “Suflör ne demek onu da eklemek istiyorum: Suflor gizli konuşmak demek. Onun için diyorum ki, bu kelimeleri kullanırken, dikkatli kullan, bir insana ettiğin lafa bir bak o insana yakışıyor mu… Sen bizi tanırsın, sen bizimle beraberdin. Ben grup adamıyım ben DTO tarafındayım.” dedi.
DTO Meclis Toplantısı’nda başkan adayı Salih Zeki Çakır’a neden söz vermediği ile ilgili MarineDeal News’e konuşan Kaptanoğlu, “Sataşma olduğunu Metin Başkan’ın konuşmasında ben farketmedim, üstelik Meclis gündemine riayet etmek gerekir. Meclis’te konuşmanın bir usulü ve kuralları vardır, yıllardır siyasetin içindeyim, bulunduğum makamı kurallara göre yönetirim, gündem neyse ona göre. Burası Genel Kurul olsaydı Başkan’ın konuşmasının hemen ardından söz verirdim. Ancak gündemin akışına göre sırada GİSBİR Başkanımız Murat Kıran’ın toplantı tutanaklarına geçmesini istediği bir konu vardı ve bunu önceden belirtmişti. Salih Kaptan, gündemimizin son maddesi olan dilek ve temenniler kısmına kalsaydı, söz verirdim. Kalmadı, gitti” dedi.

Bunu Paylaşın