Yatçılık sektörü İstanbul Boat Show’da buluştu

MDN İstanbul

Deniz tutkunlarını biraraya getiren Uluslararası Istanbul Boat Show, 6 Ekim’de Pendik Marintürk İstanbul City Port’ta 35. kez kapılarını ziyarete açtı.
Türkiye’nin deniz üzerinde düzenlenme ayrıcalığına sahip tek marine fuarı Uluslararası Istanbul Boat Show’da\ karada düzenlenen fuarlarda  sergilenemeyen 40 metreden uzun tekneler de dahil olmak üzere farklı boylarda megayat, süperyat, motoryat, yelkenli, katamaran ve sürat tekneleri ile çeşitli tekne donanımları, malzemeleri ve aksesuarları da 6 gün süresince sergilendi. MarineDeal News olarak bu yılda fuara katılarak yatçılık sektörünün çeşitli işkollarında faaliyet gösteren firmaların yöneticileriyle röportajlar gerçekleştirdik.
Hüseyin Mengi:
Yatırımları durdurduk
1964 yılından bu yana yat inşa sektöründe faaliyet gösteren Mengi Yay Yatçılık firmasının Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Hüseyin Mengi son dönemde yaşanan gelişmelerle ilgili değerlendirmelerde bulunurken “ÖTV ve KDV Türkiye yat sektörünün sırtında bir yük. Bundan kaçmanın yollarını bulan insanlar bir şekilde yurt dışından tekne alıyorlar. Bu da yat inşa eden firmalarımızı zayıflatıyor” dedi. Mengi Yay Yatçılık’ın geçmişten bugüne gelişimini anlatan Hüseyin Mengi, denizcilik sektörünün geçtiği yaşadığı zorlu koşulların iyileştirlmesi konusunda birtakım adımlar atılması gerketiğini vurguladı.
“1964 yılında rahmetli babam Ramazan Mengi tarafından ilk adımları atılan Mengiyay Yatçılık, 1993 yılında şirket haline getirildi. Son 30 yıl içinde yaptığımız doksan dördüncü teknemiz şu anda tezgahta. 1986 yılından itibaren saymamın sebebi Ayvansaray’da daha çok küçük sandallar inşa ediyorduk. Mengi yat olarak, bundan on sene öncesine kadar sadece ahşap tekne inşa ederken yüzde 50 çelik yüzde 50 ahşap tekne inşa ediyoruz.
2008 krizinden önce verilmiş 2010’a kadar devam eden siparişlerimiz vardı. 2002- 2008 yılları arasında çok sayıda tekne inşasını tamamlayarak teslimatını yaptık. Sektörün en güçlü olduğu zamanlarda ciddi tecrübeler kazandık.  Bence asıl kriz Türkiye’ye 2012 yılında geldi. Teknelerin İtalya ve Yunanistan üzerinden Türk müşterilere çok düşük fiyatlara satılması bizim pazarımızı çok etkiledi. O dönemde çok sayıda Türk müşterimizi kaybettik. Şu anda satışlarımız daha çok İsrail ağırlıklı ve bunun yanında Amerika üzerinden tekne yaptıran Avrupalı müşterilerimize satış yapıyoruz.”
Yurt içinde yat inşa ve satışının içinde bulunduğu zorlu dönemin atlatılması için birtakım tedbirler alınması gerektiğini kaydeden Hüseyi Mengi, yat satışında uygulanan vergilendirme konusunda birtakım iyileştirmeler beklediklerini vurguladı.
“Sektör için çok şey yapılması gerekiyor. Öncelikle motorlu taşıtlar vergisi yatlarda Deniz Ticaret Odası’nın, bakanlık yetkililerinin çalışmasıyla olması gereken yere indi. Ancak bu yeterli değil. ÖTV ve KDV Türkiye yat sektörünün sırtında bir yük. Bundan kaçmanın yollarını bulan insanlar bir şekilde ya yurtdışından tekne alıyorlar ya da başka yollarla alabiliyorlar. Bu da insanları birtakım illegal yollara itiyor ve insanların başı bir anda vergi mevzuatıyla belaya girebiliyor. Bundan dolayı da imalatçılar, ciddi derecede sorgu altında ve sıkıntılı durumlar yaşıyorlar. Türkiye’de yatçılığın, tekneciliğin, sandalcılığın ilerlemesi için denizciliğin önünün açılması gerekiyor.
Türk bayraklı teknelerden vergi alınması iç pazarı bitirme noktasına getirdi. Gerçekten vergi alınacaksa; Türk bayraklı tekneler yerine yabancı bayraklı  teknelerden alınmalı. Yani özel tüketim vergisi adı altında yüzde 7 ve özel kullanım yatlar ise yüzde 18 KDV ödemek hiç kimsenin işine gelmiyor.  O zaman zaten yurt dışından markası olan  bir yat almak müşterinin daha çok işine geliyor. Bu sorunlar çözülmediği taktirde yatçılığın ilerlemesini kimse beklemesin.”

“Denizci millet olmalıyız”
Yat satın almanın lüks olmaktan çıkarılması için başta Deniz ticaret Odası olmak üzere birçok kuruluşun çaba gösterdiğini ifade eden Mengi, devletin de ekonomik ve sosyal bazı teşviklerle yatçılık kültürünü toplumun geneline yayması gerektiğini kaydetti.
“Deniz Ticaret Odası meclis üyesi ve Gemi İnşa Sanayicileri Birliği Yönetim Kurulu Üyesi olarak denizciliğin önündeki sorunların çözülmesi için ilgili tüm kurumların içinde çalışmalarımızı yoğun şekilde sürdürüyoruz. Armatörler de kendi içinde Çin’le ve  navlunlarla savaşıyorlar. Maalsefe yata lüks ve olması zaruri olmayan bir araç olarak bakılıyor. Ancak yatın her fiyat skalasında birçok çeşidi var ve zenginlikle bir alakası yok. Aslında deniz tutkusuyla ve denizi sevmeyle ilgili bir uğraş. İnsanların bilinçaltından yatın zenginlikle ilgili olmadığı anlatılarak yatçılığın desteklenmesi gerekiyor. Bugün Norveç gibi genlelde sıcaklığın pek yüksek olmadığı bir ülkede kişi başına düşen yat sayısı üç kişi ya da beş kişide bir. Türkiye’de ise 2-3 bin kişide bir bile değil. Teşvik olmadığı sürece yatçılık sektörün Türkiye’de gelişmesi mümkün değil.
Bizi şu an denizci bir ülke olarak görmek yanlış olur. Türkiye deniz kenarları olan bir ülke ve hayatında denizi görmeyip denizcilik tutkusuyla kaptan olan arkadaşlarımız var. Ama deniz kenarında olup da hiç denize girmemiş, denizle alakası olmayan arkadaşlarımız da var.”

“Yatçılıkta destek

olmadan marka olmak zor” Türkiye’nin yat bağlama kapasitesinin yıllar içinde arttığını belirten Mengi, yeni marina ve bağlama yeri yatırımlarının Ege ve Akdeniz’e yapılması gerektiğini vurguladı.
İstanbul’daki marina sayısının ve mevcut kapasitenin yeterli olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Tuzla’daki marinanın açılması ve rekabet ortamının da oluşmasıyla beraber önümüzdeki dönemde daha da iyi olacak gibi görünüyor. İlerleyen zamanlar için yeterli mi, onu ileride oluşacak talebe göre değerlendirebiliriz. Dolayısıyla Çanakkale Boğazı’ndan güneyinde daha fazla marina yatırımı yapılması gerekiyor.
Uluslararası tanınan büyük yat markaları yaratmanın önemini vurgulayan Mengi “Türkiye’de yat inşa sektörünün içinde bulunduğu koşulları göz önünde bulundurduğumuzda yatçılık sektöründe marka olabilmenin çok zor olduğunu düşünüyorum” diyerek sektörün şu an Avrupalı rakipleriyle yarışacak durumda olmadığını kaydetti. Marka olmayı başaran veya başarma yolunda olan arkadaşlarımız var. Ama biz Mengi Yay olarak daha çok kişiye özel tasarım tekneler imal ettiğimiz için daha çok bireye hizmet konusunda iddialıyız.
İspanya, İtalya gibi markalaşmış ülkelerden en az on yıl gerideyiz. Türk yat inşa olarak ne kadar iyi ve kaliteki tekne inşa edersek edelim, markalaşma konusunda hiçbir destek görmediğimiz için diğer ülkelerle yarışta dezavantajlıyız. Bu konuda Türkiye’nin alacağı epey uzun bir yol var. Kendi basınımız başta olmak üzere, devlet büyüklerinin yatçılığı ‘zengin işi’ klasmanından çıkartılması gerekiyor.
Maalesef son üç-beş yılda hedeflerimiz küçüldü, yeni yatırım projelerimizi durdurduk. Şu an halihazırda devam eden 6 adet yat inşa projemiz var. 20 ila 45 metre arasında uzunluğa sahip 5 adet yat inşası projesinde teslimatlar 2015’in sonunda başlayıp 2016’nın ortasında tamamlanacak. Diğer 20 metrelik yatı da önümüzdeki yıl içinde teslim edeceğiz.
Yeni inşa görüşmelerimiz ise Türkiye’nin komşu ülkelerinde yaşanan savaş korkusundan ötürü donduruldu. Kendi işimizi daha iyi yapabilmek adına yatırımlarımızı hem mantıksal hem de finansal olarak yapacağız. Ama eskiden olduğu gibi yüz metrelik tekneler inşa etmek gibi bir hedifimiz artık yok. 50 metrelik yatlarda kalmalıyız diye düşünüyoruz. Çünkü büyük boy yat projelerini gerçekleştirmek için önemli yatırımlar yapmak gerekiyor ve Türkiye’de yat inşa sektörünün içinde bulunduğu koşullarda bu pek mümkün değil.
Türkiye’ye önemli miktarda dözviz kazandırmamıza ve büyük bir istihdam yaratmamıza rağmen bürokraside ortaya çıkan birtakım zorluklar yat inşa sektörünün işlerini azaltarak moralini bozdu. Biz devletten hiçbir zaman para istemedik, tek beklentimiz daha çok satış yapabilmemiz için gerekli düzenlemeler. Ancak maalesef, bu adımlar atılamıyor. Türk Yat Sanayisi geliştirilmek isteniyorsa önce yerli müşteriye sonra yabancı müşteriye gerek vergi gerek sigorta yolları ile avantaj sağlanmalıdır.

Bunu Paylaşın