‘Denizcilik bankacıların ihmâl edemeyeceği bir sektör’

MDN Editör


Ekonomideki belirsizlikler, denizcilik sektörünü de olumsuz etkiliyor. Topkapı Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, denizcilik sektöründe gemi inşa sanayinin nasıl bir yol izlemesi gerektiğini ve yakın gelecekte denizcilik sektöründeki finansman ve lojistik süreçleriyle ilgili MarineDeal News’un sorularını yanıtladı

Küresel enflasyonun mevcut durumu ve gelecek için beklentileriniz nelerdir? Merkez bankalarının enflasyonla mücadele stratejileri ne kadar etkili oluyor?

Küresel enflasyon genel anlamda düşme eğiliminde. Dünya genelinde bir dezenflasyon süreci var. Fakat bu son dönemde biraz yavaşladı. Büyük merkez bankaları yüzde 2 enflasyon hedeflerine yakınsadıkça düşüş hızında da bir gerileme var. Fakat genel anlamda bir sorun gözükmüyor. Normal koşullarda merkez bankaları yeterli bir sıkılaştırmayla gittiği için ve teknolojik gelişmeler, robotlar, yapay zekâlar, e-ticaret gibi birim maliyetleri düşürmeye devam ettiği için normal koşullarda dünya tekrar pandemiden sonra yüzde 2 civarı bir enflasyon aralığına dönecek gibi görünüyor. Bu tahmindeki en büyük risk, jeopolitik risklerin artması. 

Savaş ortamı maalesef var. Gerek Orta Doğu gerek Rusya-Ukrayna savaşı daha ciddi boyutlara giderse, ki temennim gitmemesi yönünde ama böyle bir durumda dünya bir stagflasyona gider. Yani durgunluk ve enflasyonun beraberce olduğu bir duruma gider. Böyle bir arz yönlü şokla bu durumda da tabii enflasyon ciddi bir sıkıntı olarak dünyada da gündeme gelir. Bu risk var mı? Var. Çok düşük mü? Değil. Bence yüzde 70 dünya düşük enflasyonlu gidecek ama yüzde 30 bir stagflasyon, durgunluk ve enflasyon olma riski var gibi geliyor bana.

Jeopolitik risklerin arttığını belirtip büyük bir savaş riski var dediniz, bu durumu 1929 Büyük Buhran’a yakın mı görüyorsunuz? Türkiye olarak olası bu riske hazır mıyız?

Umarım olmaz. Dünyada büyük bir borç var, bu büyük bir kredi riski demek, finans sektörünün bu işe bulaşması demek. Enflasyon artışı, faiz artışı finans sektörünün çok aleyhine çalışır. Bu yüzden Büyük Buhran depresyondu, bu stagflasyon. Daha farklı bir konjonktür ama sonuçları itibarıyla ağır. Büyük Buhran’dan çok 70’lerin petrol krizine benzer bir sorun diye düşünebiliriz. Olması garanti değil ama olma ihtimâli var. Çok korkutucu bir senaryo umarım gelmez. Türkiye açısından bazı senaryolar konuşuluyor ama OVP’ye de baksak çok daha iyimser ve 3 sene sonra kişi başı gelirimiz 20 bin dolara çıkacak beklentisi var. Bu inanılmaz iyimser… Türkiye olarak hazır değiliz bence

‘Pazar kayıpları devam edebilir’

Türk gemi sanayicileri yüksek enflasyon ve düşük kur politikasından çok ciddi yara aldı. Pazar payımızı İspanya, Polonya hatta Norveç’e bile kaptırdık denilebilir. Bu noktada Türk gemi sanayicisi rekabet edemez hâlde. Sanayicilerimiz için karar vericilere nasıl bir çağrıda bulunabiliriz?

Dünya ekonomisi için söylüyorum ama dünya ekonomisi stagflasyona giderse tüm dünya için kötü bizim için de kötü olur. Biz zaten dünyada enflasyon düşse de büyüme olsa da mevcut maliyet yapımızla ve mevcut pahalılığımızla rekabette çok zorlanıyoruz ve böyle giderse çok zorlanacağız. Bence mevcut ekonomi yönetiminin uyguladığı bu politikalar sürdürülmesi çok zor politikalar. Bu anlamda ihracat ve sanayiye destek gelecektir. Kur politikası dâhil. 

Benim tahminim bu yönde. Ne kadar yeterli olur olmaz ayrı bir konu ama OVP (Orta Vadeli Program)’ye baktığımızda mevcut politika çerçevesinin devam ettirilme istekliliğini yüksek görüyoruz. O yüzden mevcut rekabet gücündeki zorluğun devam edeceğini de düşünerek davranmakta fayda var galiba. Bu, şu demek; pazar kayıpları devam edebilir. Ya dışarda bir yatırım yapmak, çözüm o. Yani üretimin birazını dışarı kaydırmak ya da bu süreç geçene kadar küçülerek gitmek, likit kalmak. Bu değişim ortaya çıktığında, para politikası, kur politikası ihracat ve sanayiyi desteklemeye başlama sinyali geldiğinde tekrar büyüme tarafına yönelmek ve kaybedilen müşterileri kazanmaya çalışmak. Çünkü şu anda ekonomi yönetimi kararlı görünüyor. 

Acaba değişir mi diyerek siparişi almak ve o zarara katlanmak daha riskli olabilir. Bence satabildiğimiz yerlerde satabilmek ve küçülmek belki kârdan vazgeçmek, bekle gör politikasını uygulamak daha doğru olabilir.

Ekonomi dışı riskler tedarik sorunu yaşatabilir’ Stagflasyona karşı gemi inşa sanayicinin alması gereken önlemler neler olabilir? 

Dünya stagflasyona giderse bu aynı zamanda bir finansal krize de yol açabilir. Bankaları ve bankacılık sektörünü de zorlayan bir kriz. Oldukça zorlu bir ekonomik ortam oluşur. Böyle bir duruma karşı genel olarak bence mutlaka likit varlıkları belli bir oranın altına düşürmemek esastır. Böyle riskli bir ortamda agresif ve çok güçlü yatırım kararlarını düşünerek vermek gerekiyor. 

Biraz normal koşularda bir büyüme beklediğimiz için muhafazakâr olmak, yatırımdan kaçınmak da doğru değil. Fakat, herhangi bir döneme göre dünyanın daha büyük bir krizle karşılaşma ihtimâli var. O açıdan da normalin üzerinde bir likitte tutmak her zaman bence iyi olur. 

Finansal varlıkların yönetimini, o portföyü olabildiğince dağıtmak ve çok güvenli liman olarak adlandırılan Amerikan Tahvili ya da altın gibi bazı değerlerde tutmak yardımcı olabilir gibi düşünüyorum. Bunun dışında aslında baş senaryo büyüme ve enflasyonun düşmesi olduğu için firmaların daha net gördüğü yatırım kararlarını almak ve o piyasa koşullarından yararlanması konusunda sıkıntı yok bence.

Pandemi sonrası yaşanan tedarik zinciri sorunları hâlâ devam ediyor mu? Bu durumun küresel üretim ve tüketim üzerindeki etkileri nelerdir?

Şu ânda devam etmiyor, hatta çok daha iyiydi. Öncü göstergeler bu sorunun artabileceğine dair işaret veriyor. Jeopolitik riskler büyürse biz tekrar tedarik sorunlarını görmeye başlarız. Bundan 6 ay bir yıl öncesine göre daha olumsuz, tedarikte stres artıyor. Fakat, şu ânda henüz üretimi aksatacak bir boyutta değil. Fakat gidişat bu stres artarsa önümüzdeki 6-9 ay içerisinde tedarik sorunları artabilir yönünde gözüküyor. Ana belirleyen, jeopolitik gelişmeler olacak. Çünkü normal koşullarda faiz indirimleriyle dünyada büyüme ve ticaretteki artış tedarikte bir sorun yaşanmaması gerektiğini söylüyor. Bu ekonomi dışı riskler tedarik sorunu yaratabilir.

Türkiye’nin dünya denizcilik sektöründeki konumunu ve potansiyelini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sektörün büyümesi için hangi alanlara yatırım yapılmalı?

Denizlerle çevrili bir ülkede o potansiyel her zaman yüksek olacak. Fakat dünyada globalleşmeden bölgeselleşmeye doğru bir eğilim var. Demir yolu, deniz yolu bağlantılarının artma ihtimâli yüksek. O yüzden uzun mesafe değil daha yakın mesafede deniz yolu ticareti ön plana çıkabilir. Buna yönelik bir filo ve strateji geliştirmek yerinde olabilir gibi geliyor. Tabii orta ve uzun vadede baktığımızda özellikle Akdeniz’deki hareketlilik artacak gibi gözüküyor. Gerek liman bağlantıları gerek bu hatlardaki rekabet gücünü artırmaya yönelik stratejilerin artmasında da fayda var gibi geliyor bana. İkincisi de bu bölgeselleşme Asya-Pasifik’te yeni bir serbest ticaret alanı yaratacak. Çin, Kore, Japonya, Avustralya gibi ülkeler birçoğu o bölgede. Oradan buraya nakliye olacak ama asıl o bölgeden yer edinmek ve oradaki taşımacılığın içinde olmak da ayrı bir strateji olabilir. Bence dünya bölgeselleşme eğiliminde olacak. Bir bizim bölge bir de Asya-Pasifik bölgesi. O yüzden iki yerde de riski dağıtmak açısından ikisinde de olmakta yarar var gibi gözüküyor. Bölgesel bir koster tarzı taşımacılık ön plana çıkacak veya burada rekabetçi olmak ön plana çıkacak.

“Denizcilik bankacıların ihmâl edemeyeceği ya da ağırlığını artırması gereken bir sektör”

Bankacılık sektörünün denizcilik sektöründeki girişimcilere, yatırımcılara yaklaşımı konusunda bankacılara ne tavsiye edersiniz?

Bankacılık sektörü kendisi açısından hep risk yönetimini iyi yapmaya çalışır. Bence bütün sektörlere konjonktürel olarak da yaklaşıyor. Bankacılık sektörü, dünya ticareti ve ekonomisi büyüyecek ve denizcilik bundan en büyük payı almaya devam edecek. Dolayısıyla böyle bir sektörün desteklenmesi bu sektörün kredilendirilmesi dolayısıyla bankalara da fayda sağlar. O şirketlerin büyümesi bankaların da yararınadır. O yüzden genel olarak bakacak olursak taşımacılıkta deniz yolunu çok güçlü ikame edecek bir gelişme henüz olmadığına göre Türkiye’nin de potansiyeli olduğuna göre bankacılık sektörü de sektörle denizcilik sektörü de finans sektörüyle iyi ilişkiler içinde olmalı, tabii bankacılık sektörü ticari olarak bakacak, her sektöre eşit mesafede duracak ama Türkiye açısından önümüzdeki dönem bu bölgeselleşme eğilimleri de artarsa denizcilik sektörünün önemi, büyüklüğü, kârlılığı hem üretici olarak hem de taşıma faaliyetinde yüksek olacak. O açıdan bankacıların ihmâl edemeyeceği ya da ağırlığını artırması gereken bir sektör.

Kripto para birimleri ve blockchain teknolojileri, denizcilik sektöründeki finansman ve lojistik süreçlerini nasıl dönüştürebilir?

Bence kripto değil de dijital paralar. Yani Çin ve Amerika’nın dijital paraları çıkacak ve otoritelerin paralarıyla dönecek. Kripto para bireysel yatırımlarda düşünülebilir. Ticari olarak ben bunun önemli bir değişim aracı olacağını düşünmüyorum. Kripto olacak ama firmalar açısından değil gerçek kişiler arasında yatırım veya transfer aracı olarak kullanılacak gibi geliyor.

‘Yeşil ekonomiye geçiş kaçınılmaz’

Sürdürülebilirlik ve çevresel düzenlemeler, denizcilik sektörünün yatırım kararlarını nasıl şekillendiriyor? Yeşil teknolojilere geçişin maliyetleri ve faydaları nelerdir?

Yeşil ekonomiye geçiş zaten kaçınılmaz. Maliyeti ne olursa olsun geçilecek çünkü dünyanın varlığı için böyle bir şeye ihtiyaç var. Sadece fosil yakıt üretenler buna direndiği için bu gecikiyor. Fakat eninde sonunda çok daha yaygınlaşacak. O yüzden maliyet meselesi değil hayat meselesi olduğu için onun bir önemi kalmayacak. Teknoloji ilerledikçe bunların birim maliyeti gerileyecek. Türkiye yeni enerji kaynaklarına sahip; rüzgâr, güneş, su… Deniz suyu da hidrojen üretiminde sanıyorum devreye girecek. Dolayısıyla bizim için aslında fosil yakıt ithâl eden bir ülke için yani bu kaynaklara doğrudan sahip olmak Türk denizcilik sektörü için de bir artı. Fakat, bu dönüşüm değişim kaçınılmaz. Sadece çok hızlı olmuyor, olamayacak. Onu tahmin ediyoruz ama bu değişim süreci on yıllarda olmayacak, yıllar içerisinde olacak diye düşünebiliriz. Fakat değişim geliyor, maliyeti önce görece yüksek olabilir. Sonra o da gerileyecektir. Her teknolojide olduğu gibi…

Yapay zekâ ve makine öğrenimi gibi teknolojilerin finansal piyasalarda kullanımı, yatırım kararlarını ve risk yönetimini nasıl değiştiriyor?

Yapay zekâyla ilgili beklentiler çok hızlı gidiyor. Fakat kaçınılmaz bir gidiş gibi geliyor bana. Tüm sektörler buradan payını alacak. Yarattığı riskler nedeniyle belki düşünüldüğü kadar ticari kullanımı daha yavaş ilerleyecek ama birçok teknolojik devrimde gördüğümüz gibi bu hayatımızın bir parçası olacak. Şirketler de sektörler de bundan kaçamayacak diye düşünüyorum. Fakat son gelen raporlar ve çalışmalara göre yapay zekânın maliyeti ve faydasını karşılaştırdığımızda yarattığı risklerle beraber acaba maliyeti şu ân daha mı yüksek sorusunu akıllara getiriyor. O açıdan biraz hız kesebilir yapay zekâdaki ilerlemeler son birkaç yıla göre. Fakat sadece hız kesebilir, gelişmeler devam edecek ve sektörler bundan kaçamayacak bence.”

Bu haberin/makalenin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.

Bunu Paylaşın