Telefonum çaldı. Arayan Cem Gürdeniz.
-Yeşim, Kartal istimbotu ile ilgili
bilgin var mı?
-Evet duydum.
-Kartal İstimbotunu Kurtarma Platformu’nun ilk toplantısını yapacağız. Siz gençsiniz, tarihe tanıklık edin. Toplantıya senin ve Deniz’in de katılmasını istiyorum. Levent Kaptan’ın ofisinde olacak…
-Peki, davet için teşekkür ederim, katılırım.
Levent (Akson) Kaptan’ın ofisinin toplantı odasında büyük masa etrafında toplanıldı. Tanışıklığım olan insanlar hatırladığım kadarıyla fazla değildi. Levent Kaptan ki 1999 yılından bu yana tanırım. Bilgisine, görgüsüne, içtenliğine, hayvan sevgisine, muhalif duruşuna saygı ve sevgi duyduğum bir sektör büyüğümüzdür. Sık sık bilgisine başvururuz. “Kız senin sayende yazar oldum” der hep.
O ilk katıldığım toplantıda Cem Amiral ile tanışıyorduk. Buraya bir parantez açalım. Kendisi dürüstlüğümü, cesaretimi, ağırbaşlılığımı, tespitlerimin doğru çıktığını zaman zaman övüyordu. Mütevazı olmamam gerektiğini de söylüyordu.
Cem Amiral’in kendisiyle tanışmamız, kendisi ilk kumpas dava Balyoz’dan özgürlüğüne kavuştuğu zamana denk düşer. Esasen ben sevgili kızını sektörden tanıyordum. O bir gün arayıp özel bir konuda görüşmek istedi, “annesinin de yanında olmasının bir sakıncası olup olmadığını” sordu. “Estağfurullah, memnun oluruz” deyip buyur ettik. Bizden içtenlikle bir yardım istediler.
İşte ilk Cem Amiral’i bununla gıyaben tanıdım. Abimle, elimizden geleni seve seve yapabileceğimizi belirttik. Kadın gücü imece oldu. Yaptık. Herkes uzman olduğu konuda damarındaki o kudret ile elini taşın altına koydu.
Sonra Cem Amiral el yazısıyla kaleme aldığı bir teşekkür mektubu ile dört duvar arasında yazıp yayımlattığı bir kitabını imzalayarak bana armağan etmek istemiş ve iletmiş. Elime ulaştı. Duygulandım ve gurur duydum. Hâlâ ikisini de saklarım.
Aradan, vatandaşımız için sıradan ancak olanı biteni az buçuk anlayan için çok zorlu zamanlar geçti. Azıcık vicdanı, yurt sevgisi olan oldubittilerle ne yapılmak istendiğini o asimetrik psikolojik savaş içinde kestirebiliyordu. Türk Ordusu’nu bitirme oyununu net gören siviller, Türk komuta kademesi, Türk subayları ve yakınları için oldukça zor zamanlardı.
“Gerçek er geç doğrulanır”
Bu önermeyle ilk, okumalarına değer verdiğim bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine Mine Kırıkkanat’ın Destina isimli kitabının son sayfalarında tanıştım. İçinde analitik barındıran çok bilinmeyenli matematik problemi gibi sürükleyici bir kitaptı. O kitaptan bu sözü aklıma yazıp benimsedim.
Balyoz Davası sanıkları özgürlüğüne kavuştu. Türk Ordusu’na kurulan Kumpas Davalar, Türk Deniz Kuvvetlerimize kurulan tuzaklar bir bir çöktü. Gerçek er geç doğrulanır demiştim ya, öyle oldu. Bahriyenin kutup yıldızı Cem Aziz Çakmak’ın öngörüsü çıktı. Türk subaylarını yargılayan alçaklar, sanık sandalyesinde oldular. Hapisteler. Türk milleti bunu gördü. Ancak kaybolan yıllar… Yaşanan travmalar… Aramızdan kahırdan göçen Türk milletinin en kıymetli subayları ve yakınları… Bu kaybedişin acısını ne Türk milleti ne Türk tarihi unutsun, bu sızı asla dinmesin. Yüksek bilinçle hissedilsin ki hatırlansın, bir daha tekerrür etmesin. Hepsinin ruhu şâd olsun.
Bir gün Levent Kaptan ile telefonda konuşuyorduk. Yanlış hatırlamıyorsam, ofisçe bir klasik film müziği için iddiaya girmiştik. O klipteki müzik hangi filmdeydi, filmi bulursak eserin ismini bulacak ve iddiayı kazanan belli olacaktı. Levent Kaptan’ı arayıp sorduk. Söyledi, ardından o da bir soru sormuştu. Neyse doğru anımsıyorsam bu konuşmada konu konuyu açtı ve konu Balyoz Kumpas Davası’ndan özgürlüğüne kavuşan amirallerimize geldi. Dertleştik. Cem Amiral de artık özgürdü. Onu bana anlattı. Kendisiyle röportaj yapabileceğimi belirttim. Levent Kaptan, “Sahi mi kız!” diyerek sevincini belli etti. “Evet, memnun olurum” dedim. “Aslansın, helâl sana kız” dedi. Sonra ben, Abim, Cem Amiral, sevgili kızı, Levent Kaptan’ın ev sahipliğinde röportaj yapmak için bir araya geldik. 5 saat kadar sürdü. Sonra yemek yedik, toplamda 9 saat kadar sohbet ettik. Sonra yazdım röportajı. Portre köşemde yayımladım. Kendisiyle ilk röportajı yapan olmuşum. Bunun kendisi için çok anlamlı olduğunu Cem Amiral aradan geçen zaman zarfında bir gün şöyle ifade etmişti: Hayır hayır, sen çok cesursun, herkes yüzümüze bakmazken, masanın altına saklanıp bizden kaçarken sen benimle röportaj yapıp harika bir yazı yazdın.
Sonra birçok konuda davetlerine icabet edip bireysel veya yayıncı olarak her türlü desteği sağladık. Parantezi burada kapatalım.
Dönelim yazının baş kısmına. Cem Amiral, Kartal İstimbotu toplantısına davet ettiği için gittim. Konuyu orada anlarım diye düşündüm. Biz dikdörtgen bir masanın tam ortasında Deniz ile yan yana denk düştük. Gazeteci Gökhan Karakaş, Deniz’in iki yanında oturuyordu. Cem Amiral masanın başında oturuyordu. Onun yanında da Levent Kaptan. Enes Bey vardı sektörden, tanıdığım gemi inşa mühendisi bir beyefendi. Bir de tam karşımda daha önce hiç görmediğim bir bey vardı. Cem Amiral bir açış konuşması yaptı. Kartal’ı anlattı, kanıtlardan bahsedildi, restorasyonu için nasıl kurtarılacağına ilişkin beyin fırtınası gibiydi toplantı.
O toplantıdan asıl değinmek istediğim mevzuya geliyorum. Karşımda oturan bey, halktan yardım isteyebileceklerini önerdi. Argümanlarını sıraladı. Dinledim.
Deniz’e dönüp şunu sordum: Kim bu adam? O da “tanımıyorum ama adı İbrahim Benli imiş” dedi.
İbrahim Bey’e dönüp, “Siz bu söylediğinizi yapamazsınız. Bu öyle kolay değil. İzin almanız gerekir. Bugün bir armağan bile vermek isteseniz kampanya için izin almanız gerekir.” dedim. O da gözlerime ve yüzüme bakmadan kafasını çevirip, ama hafif aşağı yukarı sallayarak “yaparız, olur,” dedi. Ben yine itiraz ettim. “Peki nasıl yapacaksınız?” Adam ben ısrar edince baktı ki kararlıyım, başından savmak istedi. “Bakın beyefendi, yapabilmeniz için bir dernek veya vakıf kurmanız gerekiyor. Ya da bir dernekle anlaşmanız gerekir. Dernek kurulması da bir süreç. Anladığım kadarıyla o kadar vakit yok. Haydi diyelim yardımları topladınız, nasıl muhasebeleştireceksiniz, tek tek fatura mı keseceksiniz? Siz tüzel kişilikmişsiniz. Olmaz bu!” dedim.
Toplantı bitti. Esasen canım sıkılmıştı. Deniz ile çıktık. Aynen şunları söyledim. “Benim bu adamı gözüm tutmadı. Bu dedikleri, bu hâliyle yasal değil. Teknik olarak mümkün de değil. Ben bu oluşumun içinde bu şartlarla olmam. Sen de olma. Cem Amiral’i de net uyarmalısın, ticari konulardan bilgisi olmayabilir, buna müsaade etmesin.”
Bu uyarım sonrasında ben ve Deniz bu toplantıya bir daha katılmadık. Sonra ben sosyal medyada İbrahim Benli isimli kişinin o gün “yaparız” dediğine şahit oldum. Kampanya başlatmışlar. “1919 Filmi’nde gösterilecek Kartal İstimbotu’nu kurtaralım. Atatürk’ün “Geldikleri gibi giderler” sözünü söylediği bu tarihi botu kurtaralım. Sen de 100 TL bağışla, ismini yazdır” içeriğinde bir yardım/bağış kampanyasıydı. Facebook o dönem oldukça popülerdi.
Derhâl Levent Kaptan’ı aradım. Nasıl yardım toplanıyor, diyerek… Anlattı. Bu ne cüret Levent Kaptan, bu insanlar nasıl halkımızın Atatürk sevgisini kullanabilir. Onun ismini öne sürüp halkın duygularını sömürebilir. Kimlerden ne kadar para topladılar, kime ne kadar ödedi, nasıl bileceksiniz? Ayrıca sektör restorasyona yardımcı oluyor, bunlar ne için para topluyor film için” Levent Kaptan sakince dinledi. Durmadım tabii… “İsimleri yayımlasınlar. Bu böyle olmaz, her şey şeffaf olmalı.” Benim o gün kızdığım nokta halktan bu şekilde yardım amaçlı bağış toplanmasının tamamen kendi çekecekleri film yani kendi çıkarları için olduğunu hissetmemdendi. Devamla şunu söylediğimi net hatırlıyorum. “1919 Filmi’ni yapacaklar. Sinemada oynayacak. Film gişe yaptığında dönüp bağışçılara tek tek geri ödeme yapacaklar mı? Yapmayacaklar. Halkımızın duygularını sömürmelerine izin vermem.”
Sonra bu kararlığım, bazı isim listelerini sosyal medyada kendi sitelerinde yayımlamalarına neden oldu. Öyle ya bir isimler listesi, noter tasdiki var mı? Yok.
Levent Kaptan o ilk uyarılarımı dikkate almış. Bir kere işin içine inanıp hepimiz gibi saf duygularla girilmiş olunduğu için restorasyonu tamamlamak da gerekiyor. Mali Müşavir tutturmuş. İnceletiyormuş. Bu bilgilerin hepsi kayıtlıymış.
Aylar sonra Cem Amiral aradı ve 13 Kasım 2018’de gerçekleşecek tören organizasyonu ile ilgili belirttiğim tavsiyelerin yerinde olduğunu, bu tarihe yakışır bir tören olması gerektiğini belirtip benim tecrübelerimi aktarmam için Çiçek Tersanesi’nde bir toplantıya davet etti. Gittim anlattım. Cem Amiral bir bütçe belirtti. Ben sadece dinledim.
Yine Deniz ile özelde konuştum. Deniz’e “Cem Amiral bir bütçe belirtti. Ben olur da bu organizasyonu yaparsam, ben kime fatura keseceğim, kim olacak karşımda?” O da “49/51 Film, İbrahim Benli, herhâlde” dedi. Ben de “Sen Cem Amiral’e söyle ben o adamlardan ne para alırım ne fatura keserim. Tedarikçilerimle konuşurum, indirim isterim, organizasyonun sponsoru artık biziz,” dedim.
Tüm basın kiti, sahne tasarımlarını ekibimle yaptık. Sağolsun İkramı Sevgili Başak tamamıyla üstlendi. Diğer sahne kurulumu, çadır, oturma düzeni, süsleme, ses sistemleri, bitki vb. her şeyi tedarikçilerimin yüce gönüllerinden gelen indirimle organizasyonu dört dörtlük yaptık. Ödemelerimi yaptım. Herkes sahnede anı fotoğrafları çekti. Bunu “biz de bunu yaptık” diye yazmıyorum. Burası yanlış anlaşılmasın. Kadim Anadolu’da asırladır Türk geleneği ile yine çok esaslı bir görev için imece olduk.
Bu yıl ne zaman ki Serkan Koç’un Merküt isimli belgeseli önüme düştü, izledim. Kan beynime fırladı. Telefona sarılıp hemen Levent Kaptan’ı aradım. “Bu kabul edilemez” diyerek… Onca yurttaşın, Türk denizcisinin sağladığı kaynak, iyilik, gönüllülük yokmuş gibi… Siz bile yoksunuz. Kim yaptı bu tekneyi, siz. Ben mi hassasım yine… Ben mi yanlış anlıyorum. “Tekneyi biz yaptık,” demesi doğru mu? Onca insan, mühendis, tedarikçi, yardım yapanlar hiç yokmuş, hiç olmamışlar gibi… Hani film çekecekti! 1919 Filmi 2019 yılında yayınlanacaktı. Halktan para aldılar. Hani isimleri, teslim edildi mi? Kartal da o film de gösterilecekti. Bunları yazdılar her yerde… Bir belgesel çekip Kartal’ı kendileri yapmış gibi bir düşünce zerk etmiş sanatıyla… Bu doğru mu? Halkın yardımları, isimleri, onca Türk müteşebbisi… Yardımları. Yok mu yani?
İşte o belgeseli izledikten sonra araştırmaya başladım. Bu sayıda bilimsel disipline bağlı kalmaya çalışıp bir dosya hazırladık. Röportajları az ve öz olaya tanıklık edenlerle aktardık. Platformun Başkanı Cem Gürdeniz’e de sorduk. Yanıt vermedi. Arattırdı. Elbette yanıt vermiş olarak kabul etmedik. İş ayrı dostluk ayrı.
***
Bize bu vatanı ve değerlerimizi kan dökerek sağlayan, Tek kahramanım Mustafa Kemal Atatürk ve Silâh Arkadaşlarını, tüm büyüklerimizi sevgi, minnet ve özlemle anıyorum. Açtıkları yolda, gösterdikleri hedefe hiç durmadan yürüyeceğime ant içtim.
Bu inançla elinizdeki bu sayı, MarineDeal News’un 200’üncü sayısı. Gerçekleri özgür, ilkeli, dürüst ve cesurca yazmaya devam.
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.
Bu haberin/makalenin/çevirinin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.