Topçu Kıdemli Albay (E) Murat Yıldız, Yüksek Askerî Şûraları dünü, bugünü ve yarını ile MarineDeal News okurları için değerlendirdi
“Bugün için yapılacak iş, hiçbir kayda bağlı olmadan ve müsamaha göstermeden niteliğini ve liyakatini ortaya koyanlardan komuta ve subay heyeti meydana getirmek olmalıdır…”
Mustafa Kemal Atatürk
Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) kararları her yıl sadece Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK) içinde değil asker millet olan Türk milleti için de heyecanla beklenir ve kimlerin terfi edeceği merakla takip edilip tahminlerde bulunulurdu. TSK’nın geleceği YAŞ kararlarıyla belirlenir, sadece TSK’nın değil ülkenin geleceği açısından da önem arz ederdi. TSK’nın kendi hiyerarşik yapısı içinde öngörülebilir, teamüller içerisinde üst rütbelerde terfiler olurken, alt rütbelerde (özellikle albaydan tuğgeneralliğe terfi işlemlerinde) terfi sırasındaki personelin safahatı çok belirleyici olurdu. Teamüllere göre Kara Kuvvetleri’nde terfi sırasındaki bir albayın (hemen hemen hepsi kurmay) sıralı kıta komutanlıklarını yapmış olması ön koşul olarak kabul edilirdi. Yani terfi sırasına gelen bir subay sırasıyla en az ikişer yıl bölük, tabur ve alay komutanlığı yapmış olmalıydı. Dolayısıyla konumu ve kuruluşu itibarıyla diğerlerine göre daha önemli olduğu kabul edilen alaylarda komutanlık yapan personelin terfi etme şansı normal şartlar içerisinde daha fazla olurdu. Bu da TSK’nın geleneksel yapısının bir parçasıydı.
Yüksek Askerî Şûra kararları o kadar önemlidir ki; eğer gün gelir yargıya açılır ve adil, titiz bir şekilde 2002’den itibaren tekrar incelenirse 15 Temmuz dahi net bir şekilde, resim gibi ortaya çıkar.
Yüksek Askerî Şûralar ne zamana kadar çok önemliydi? Her şeyin siyasallaştığı gibi şûraların da siyasi bir yapıya bürünmesi ve orduya da siyasi vesayet yoluyla siyaset girene kadar. Burada şunu belirtmek isterim. Orduya siyaset sokulmasından kasıt kışlalar içerisinde siyaset konuşulup asker personelin taraf olması değil, siyasetçilerin Yüksek Askerî Şûra olağan toplantılarında çoğunluğu elde edip terfilerdeki ağırlığı ile nepotizmin kendini hissettirdiği algısıdır. Erken terfi alacak subayların terfi yetkilerinin Kuvvet Komutanlıklarından alınarak Millî Savunma Bakanlığı (MSB)’na verilmesidir. Yani siyasetçilerin hiç de vâkıf olmadıkları askerî liyakat sistemine müdâhil olmalarıdır, askerî sistem üzerinde vesayet kurma arzularıdır. Askerler kışlaları ve üniformaları içinde ve dışında siyaset konuşmaz, tarafgir olmaz, uzak durmaya özen gösterirler. Bu Balkan Savaşlarında bedeli ödenerek öğrenilmiş ve yerini almış gelenektir, kanundur. Maalesef işte bu yolla askerî sistem üzerinde siyasi vesayet kurulmuştur.
Devlet kurumları içerisinde siyasetin egemen olmasının devletlere büyük zarar verdiği tarihin her sayfasına hüsranla yazılmış, bu tür devletler ya tarih sayfalarında kalmış veya büyük hezimetler yaşamıştır. Özellikle genel olarak kabul gördüğü gibi kışlaya, okula, adliyeye ve camiye kesinlikle siyaset girmemelidir. Bir devlette esas olan terfi ve taltiflerde liyakattir. Liyakat devletin temelinin, prensiplerinin korunması ve daima ileri doğru gelişmesinin garantisidir. Liyakatin yerini siyasi sadakat alırsa devlette devamlılık ve tekâmül olmaz.
2016 yılından önce Yüksek Askerî Şûra toplantıları Kuvvet Komutanlarının tamamının katılımı ile asker ağırlıklı yapılmaktaydı. Askerî Şûra, Başbakan’ın başkanlığında Genelkurmay Başkanı, Millî Savunma Bakanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, Deniz Kuvvetleri Komutanı, Hava Kuvvetleri Komutanı, Jandarma Genel Komutanı, orgeneral ve oramiral kadrosu olan görevlerdeki kişilerin (Birinci Ordu Komutanı, Genelkurmay İkinci Başkanı, Donanma Komutanı gibi) ve Yüksek Askerî Şûra üyelerinin katılımıyla Genelkurmay Karargâhı’nda yapılıyordu. Toplantılar en az üç gün sürüyor ve Şûra’nın genel sekreterliğini Genelkurmay İkinci Başkanı yürütüyordu.
15 Temmuz Darbe Girişimi’nden (2016) sonra Şûra’nın yapısı büyük ölçüde değiştirildi. Başbakan’ın başkanlığında Genelkurmay Başkanı, Başbakan Yardımcıları, Adalet Bakanı, Dışişleri Bakanı, İçişleri Bakanı ve Millî Savunma Bakanı ile Kuvvet Komutanlarının katılımıyla Başbakan’ın konutu olan Çankaya Köşkü’nde yapılmaya başlandı. Toplantılar çok kısa sürede sonuçlandırılıyor, bir günde tamamlanıyordu. Şûra’nın genel sekreterliğini Millî Savunma Bakanı yapıyordu. Artık kontrol tamamıyla siyasilerin eline geçmişti. Normal şartlarda iktidar nereden bilecekti ki, TSK’da kimin liyakatli olup olmadığını?
Her ne kadar askerî personel hakkında siyasetçilere bilgi verilse de bu sistem içerisinde doğal olarak iktidarın da kendi tasarrufunu kullanması, diğer kurumlardaki alışkanlıklarını buraya taşıyarak bazen de kendi bünyesindeki siyasilerin yakınları olan veya kendisine yakın olan kişilerin tavsiye ettiği, bazen de kendi teşkilatlarının değerlendirerek teklif ettiği bir kısım personelin terfi etmesi kadar normal bir şey olamaz. Çünkü siyasilerin genel olarak tercih ettiği yöntem bu. Bu da sistemin en önemli açığı, zafiyeti olarak göze çarpmaktadır.
Peki 2016 öncesi asker ağırlıklı Şûralar vardı da neden 15 Temmuz’a gelindi sorusu akla gelebilir. Bunun baş sebebi kumpas davaları ile yolların temizlenip fetöcülere otoban gibi yolların açılmasıdır.
2018’de ise tekrar değişikliğe gidilerek kontrol ve yetki tamamıyla siyasi iktidarın eline geçti. Cumhurbaşkanı gerektiğinde Şûra’yı toplayıp ve Şûra’ya başkanlık ederken Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın başkanlığında, Adalet, İçişleri, Dışişleri, Hazine ve Maliye, Millî Eğitim, Millî Savunma Bakanları, Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarından kurulur hale geldi. Yani Hazine ve Maliye Bakanı, Adalet, İçişleri, Dışişleri, Millî Eğitim Bakanları TSK’nın geleceğini idare edecek kadrolarda söz sahibi oldular. 12 üyeden sekizi sivil, dördü asker üyeden oluşuyor ve TSK’nın geleceği şekillendiriliyor. “Askerî vesayet”, “darbe” vs. gibi kelimelerin arkasına saklanılarak siyaset eliyle TSK’nın terfi işlemleri iktidarın siyasi kadrolarının eline bırakılmıştı. Hâlihazırda bazı bakanların tarikat ve cemaatler ile bağlantıları ve hatta bazılarının Fethullahçı Terör ve Casusluk Örgütü elebaşısı ile olan fotoğrafları dahi olduğu düşünülürse durumun çok da sağlıklı olduğu değerlendirilemez.
Tabii ki bu, TSK’da terfi eden personelin liyakatsiz olduğu manasına gelmez. Türk Ordusu’nun her bir personeli çok kıymetli ve değerlidir. Siyasi irade ne kadar siyasi ağırlığını koymak isterse istesin TSK’nın her bir ferdi siyaset dışında kalarak işini en iyi şekilde yapma azmi içindedir. Fakat bu sistem hata payını artırır, artırdığı da bazı terfi ettirilen generallerin daha görevlerinde bir veya ikinci yılını doldurmasını müteakip emekliye sevk edilmelerinden anlaşılmaktadır. Hata payının arttığına en büyük somut örnekler; “Sarıklı Amiral”, “Fetöcü General” ve Suriye’de insan kaçakçılığına adı karışarak tutuklanan generaldir. Temelde ve ciddi ciddi sorulması gereken bir diğer soru da cevabı da çok önemli: Bunların terfisine kim(ler) referans oldu?
Siyaset ağırlıklı Şûra, zaman içerisinde şu anlama da gelebilir; kısaca siyasal İslâm iktidarı egemenliği varken cemaat ve tarikatların seçtiklerinin terfi etmesi, sol iktidar varken başka grupların ve hatta iktidarda Tanrı korusun zaman içerisinde bölücü gruplar söz sahibi olursa onların istediklerinin terfi etmesi demek olur ki bu da herhangi bir ordu, dolayısıyla devlet için bile yıkım olur. Onlara müzahir gruplar da ordu içine Fethullahçı Terör ve Casusluk Örgütü gibi sızmış olabilir. Liyakat sistemi tamamıyla göz ardı edilebilir. Hele ki Türkiye gibi siyasete duyulan güvenin tamamıyla tükendiği bir ülkede bu ne kadar sağlıklı olabilir ki? Siyaset kurumuna bugünkü ülke şartlarında ne kadar güvenilir bunu bütün toplum biliyor. Bu nedenle şûralarda siyasi etken ne kadar az olursa o kadar iyi olur, sağlıklı olur.
Ordular milletlerin özüdür, savunma mekanizmalarıdır. Diğer kurumlar için normal ve geçerli kabul edilen, tolere edilebilen hususlar ordular için kabul edilemez. Maliye Bakanlığı’nda, Eğitim Bakanlığı’nda ve hemen hemen diğer bütün bürokratik kurumlarda kendi ideolojik yapısına uygun personelle çalışması kabul edilebilir ve hatta normali de bu olabilir. Fakat dünyadaki bütün ordular için olması gereken kayıtsız şartsız husus askerlerinin vatansever ve liyakatli olmalarıdır. Orduya, Maliye Bakanlığı muamelesi yaparsanız gün gelir bunun bedelini devlet ve millet ağır şekilde öder. Ayrıca böyle bir yapılanma zaman içerisinde personelin de ikbal için çeşitli siyasi görüşlere meyil etmesine neden olur ki bu da ordunun siyaset dışı kalması prensibine zarar verir. Önümüzdeki zaman içerisinde tekrar askerî personel ağırlıklı şûralara dönülmesi elzem bir konudur.
Olağan akışın dışında olan bu terfilere kim referans olduysa, hangi el bunları YAŞ’a kadar getirdiyse, kimler hangi saikle imzaladıysa hesabı sorulmalıydı ancak bugüne kadar sorulmadı. Sadece olağan terfilermiş gibi hareket edilerek bu personel cezalandırıldı. Peki bunlara referans olanlar kimlerdi ve bunların terfilerine hesap soran niye olmadı? 15 Temmuz garabeti net olarak açıklanmak isteniyorsa askerî şûralara yargı yolu kesinlikle açılmalı ve şeffaf bir şekilde sonuçları açıklanmalıdır.
Bütün dünya ordularında harekâtçı subaylar (arazide bizzat görev yapmış, muharebe veya çatışma ortamlarında görev almış, sevk ve idaresi ile ön plana çıkmış, harekât başkanlıklarında görev almış) terfi ederken bizim ordumuzda genel olarak personelcilerin (çoğunlukla karargâhlarda, yurtdışı görevlerde bulunmuş, tayin ve atama görevlerinde bulunmuş, çok az süre ile sahada görev almış veya hiç almamış olanlar da bu gruba dâhil) terfi ettiği bir düzen vardı. Mesela yıllarını dağlarda geçirenler bir şekilde emekli edilirken Personel Başkanlığı veya İstihbarat Başkanlığı’nda görevli olanlar (yurt dışı görevler, okul, akademi gibi kurumlar, büyük karargâhlarda görev yapanlar dâhil) daha çok terfi şansına sahipti. Bu da 15 Temmuz öncesi geçmişin yanlış uygulamalarından biri olarak göze çarpıyor. Umarım geçmişte kalmıştır. Şimdiki Genelkurmay Başkanı’nın 2’nci Ordu Komutanlığı görevinden gelmiş olmasını büyük bir şans ve olması gereken olarak görüyorum.
2024 yılı Yüksek Askerî Şûra’sının asil Türk milletine, varlığımızın teminatı Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hayırlı ve uğurlu olmasını can-ı gönülden dilerim.
Murat Yıldız kimdir?
Kara Harp Okulu’ndan 1991 yılında mezun olan Murat Yıldız, Türk Silâhlı Kuvvetleri (TSK)’nde Topçu, Piyade ve Jandarma birliklerinde Bölük ve Batarya Komutanlığı, Tabur Komutanlığı, Alay Komutanlığı görevlerinde bulunmuştur. Türk Silâhlı Kuvvetleri’nde dört buçuk yıl Alay Komutanlığı görevi ile TSK’nın en uzun süre Alay Komutanlığı yapan personeli olarak Topçu Kıdemli Albay rütbesiyle 2020 yılında emekli olmuştur.
Bu haberin/makalenin/çevirinin tamamı ya da bir kısmı kaynak gösterilmeden yayımlanamaz. Kaynak gösterilse dahi aktif link verilerek kullanılabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayımlayanlar hakkında yasal işlem başlatılır.