Kur savaşlarında ‘ateşkes’mi?

MDN İstanbul

G 20 toplantısından sürpriz ‘barış’ kararı çıktı. bu noktada sorulması gereken ya da asıl merak edilen konu ülkelerin bu ortak karara uyma ihtimali ne? Hemen söyleyelim ‘çok az’, hatta biraz iddialı olacak ama ‘yok’

Dünya ekonomisinde politika yapıcıların en önemli gündem maddesi haline gelen kur savaşlarında cephe giderek genişlerken, ekim ayı sonunda G. Kore’de yapılan G 20 ülkeleri Maliye Bakanları ve Merkez Bankaları toplantılarından sürpriz ‘barış’ kararı çıktı. G 20 toplantılarının ardından açıklanan sonuç bildirgesinde, “Piyasaların belirlediği döviz kuru oranlarını gözeteceğimizi ve rekabetçi devalüasyonlardan kaçınacağımızı taahhüt ediyoruz” denildi. Bu açıklama kur savaşlarının ticaret savaşlarına dönme ihtimalini de biraz olsun azalttı. Ancak bu noktada sorulması gereken ya da asıl merak edilen konu ülkelerin bu ortak açıklamaya uyma ihtimali ne? Lafı uzatmadan hemen söyleyelim ‘çok az’, hatta biraz iddialı olacak ama ‘yok’.
Birincisi her şeyden önce metni hazırlayan bakanlar dahil olmak üzere kimse kur savaşlarının bittiğine inanmıyor. Bir diğer konu ise daha önceki zirvelerden de tecrübe edilebileceği gibi, G 20 üyeleri ilan ettikleri ortak bildirgelerdeki sözlerine pek sadık kalmıyor.

Dört trilyon dolar
Bütün bunların yanı sıra G 20 ülkeleri her ne kadar küresel krizden çıkışta aldıkları kararlarla öne çıksalar da, son bir yılda dünya ekonomisinin geldiği noktada ülkelerin çıkarları çok farklılaştı ve ülkeler ilk dönemki kadar ortak hareket etmeyip, kendi iç çıkarları doğrultusunda aksiyonlar almaya yöneldiler. Bu üç ana unsur bile G 20 zirvesinin sonuç bildirgesine uymanın zorluğunu görmek için yeterli. Ancak diğer yandan ekonomik gerçekler de bu karara uymayı zor kılıyor. Dünyanın önde gelen yatırım bankası Goldman Sachs’ın son yayınladığı rapora göre ABD ekonomisinin rayına girmesi için piyasaya 4 trilyon dolar daha para sürülmesi gerekiyor. Bırakın tamamını, bu paranın dörtte birinin bile şu anda piyasaya sürülmesi birçok gelişmekte olan ülke para biriminin aşırı değerlenmesine neden olmaya yetecek büyüklükte.
Böyle bir gelişme de gelişmekte olan ülkeleri para birimlerinin değerlenmesine karşı daha büyük önlem almaya itebilir. Nitekim, Japonya Maliye Bakanı daha G 20 zirvesi biter bitmez gerekmesi durumunda yine müdahale edebileceklerini söyledi. Yine Brezilya ve Endonezya maliye bakanlarının kur savaşlarını protesto edip toplantılara katılmaması da zirvenin sonuç bildirgesinin temenniden öteye gitmesinin zor olduğunu gösteriyor. Bunun yanında bugüne kadar tüm baskılara rağmen parasının değerini artırmayan Çin’in bu zirveden sonra birden parasının değerlenmesine izin vermesini beklemek biraz hayalcilik olur. Sonuç olarak kur savaşının bittiğini söylemek mümkün değil ancak bir dönem şiddeti azalacak gibi görünüyor.

Savaşın cepheleri
Kur savaşlarında kullanılan silahlar da genişleyici para politikalarından para birimine müdahalelere ve sermaye kontrollerine kadar değişiklik gösteriyor. Müdahale savaşları halen 3 ayrı cephede devam ediyor: Birinci cephe Çin’in yuan’ın değerinin yükselmesine karşı olmasından kaynaklanıyor. ABD Temsilciler Meclisi’nde geçtiğimiz ay kabul edilen bir yasa ile para birimlerinin değerini düşük tutan ülkelere karşı ticari yaptırımların yolu açıldı.
İkinci cephe ise gelişmiş ülkelerin izledikleri genişlemeci para politikasından dolayı açıldı. Bu ülkelerin yakında devlet tahvili almaya başlayacakları ihtimali gelişmekte olan ülkeler için tahribat yaratıyor. Yatırımcıların daha yüksek getiri arayışıyla gelişmekte olan ülke piyasalarına yönelmeleri sonucu bu ülkelerin para birimleri değer kazanarak rekabet güçlerini kaybediyorlar. ABD’nin parasal genişleme yoluyla sistemde daha fazla likidite yaratma olasılığı ve Çin’in yuanın değer kazanmasını önlemesi nedeniyle Avrupa euronun daha güçlü hale gelmesi riskiyle karşı karşıya kalıyor.
Üçüncü cephe ise gelişmekte olan ülkelerin bu yabancı sermaye akınlarına karşı vereceği tepkilerin yönteminden kaynaklanıyor. Birçok hükümet kurların yükselişine döviz alımında    bulunarak ya da yabancı sermaye akımlarına vergi koyarak müdahalede bulunuyor. Gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasında artan faiz ve büyüme farklılıkları nedeniyle ‘carry trade’ etkisi 2010 yılında Brezilya Reali’nin değer kazanmasına neden oldu. Brezilya yabancı yatırımcıların tahvil alımlarında uyguladığı yüzde 2’lik vergiyi bir ay içerisinde önce yüzde 4’e sonra da yüzde 6’ya yükseltirken; Tayland da tahvil alan yabancı yatırımcılar için yüzde 15 stopaj vergisi getirdi.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın