Türkiye AB’nin sorunları için çözüm olabilir mi?

MDN İstanbul

NATO Başkanı Rasmussen geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye birliğin güvenlik politikasında rol vermesinin iyi bir fikir olacağını belirtti. Bence çok yerinde bir tavsiye çünkü Türkiye’nin güvenlik konularında birliğe çok faydası olacağı kesin. Ama güvenlik alanı dışında da Türkiye’nin birliğe katkı sağlayabileceği meseleler var. Bu meseleler çoğunlukla ekonomik eksenli.
Avrupa Birliği’nin halihazırda karşı karşıya olduğu iki önemli sosyo-ekonomik sorun var. Birincisi globalleşme sürecinin hem ekonomik hem politik alanda AB üzerinde yarattığı büyük baskı ki bunun etkilerini son yaşanan finansal krizde gördük. İkincisi ise Avrupa Birliği’nin yaşlanan nüfusu. AB’nin globalleşme sürecine reaksiyonu şu ana kadar çok başarılı olarak nitelendirilemez. Bunun başlıca nedeni ise AB ekonomisinin yeterli rekabet gücüne sahip olmaması ve AB içindeki pazarların doğal sınırlarına çoktan ulaşmış olması. Acaba globalleşme sürecinin AB üzerinde yarattığı bu baskıyı Türkiye ne ölçüde hafifletebilir? Türkiye, AB içerisindeki pazarların doğal sınırlarına ulaşma problemine, dinamik bir pazar olarak kendiliğinden bir çözüm getirebilir ve sahip olduğu iş gücü ve üretim kapasitesiyle ve aynı zamanda AB üyeliğinin getireceği fon ve yatırımların katkısıyla da beraber, AB’nin global ekonomi içerisindeki rekabet gücüne ciddi bir katkıda bulunabilir. Kaldı ki bu doğrultuda pek çok finans medyası Türkiye’nin ne kadar önemli bir pazar olduğuna işaret ederek, Türkiye’yi Avrupa’nın en hızlı büyüyen pazarı olarak tanımlamakta ve AB’nin Türkiye’yi kabul etmesinin birlik ekonomisi için faydasına dikkat çekmekte. Yine aynı şekilde Türkiye genç ve dinamik nüfusu ile AB’nin ikinci önemli sorununa, yaşlanan nüfus problemine de cevap olabilir. Avrupa’nın yaşlanan nüfus problemi sosyal güvenlik politikaları açısından vahim bir baskı unsuru.
Türkiye’nin, AB’yi sarmalayan bu iki önemli soruna ne kadar çözüm olabileceği aynı zamanda da AB üyelerinin AB’yi nasıl tanımlamak istediğine ve AB’ye olan bakış açısına bağlı. Örneğin, AB’yi tam anlamıyla bir ekonomik birlik olarak tanımlayan ve bu çerçevede görmek isteyen İngiltere için Türkiye’nin üyeliği AB’nin gündemini meşgul eden bu sorunlara bir çözüm getirebilir. AB’yi sadece ekonomik bir birlik olarak görmek isteyen İngiltere için potansiyel pazarı ve genç nüfusu ile Türkiye AB’ye katkıda bulunabilecek bir ülke. Öte yandan Fransa ekseninden bakıldığında (Fransa AB’yi politik bir birlik olarak tanımlamayı tercih etmekte ve birliğin siyasi unsurlarını ön plana çıkarmakta…) Türkiye çözüm olmaktan çok sorun yaratacak bir ülke. Fransa ve Fransa’ya yakın duran Almanya ve Avusturya gibi ülkeler açısından Türkiye birliğin siyasi istikrarını tehdit edebilecek potansiyele sahip. Bunun sebebi ise Fransa ve Fransa eksenindeki birlik üyelerinin AB’yi ekonomik birlikten çok siyasi bir federasyon şeklinde görme eğilimi. Bu eğilim de kaçınılmaz olarak Türkiye’nin potansiyel ekonomik katkılarını ve AB’nin ekonomik sorunlarına önemli ölçüde çözüm olma niteliğini yadsımakta. Bu yaklaşım pratik olmadığı kadar gerçekçi de değil çünkü AB’nin siyasi düzlemde entegre olduğunu söylemek çok zor. AB hala politik bir birlik olmaktan çok uzakta. En az Fransa’nın peynir ve şarap çeşitliliği kadar farklı politik görüşlere sahip olan AB üye devletleri şu ana kadar gerçek anlamda ortak bir dış politika geliştirebilmiş değil. Bu yüzden İngiltere’nin AB’yi tanımlamada çok daha gerçekçi bir bakış açısına sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz. AB’yi politik bir sistemden ziyade ekonomik bir sistem olarak nitelendirmek daha gerçekçi bir yaklaşım olup ekonomik unsurların ağır bastığı bu vizyon çerçevesinde, Türkiye’nin AB’nin gündemdeki problemlerine bir çözüm teşkil edebileceğini söylemek yerinde olur.

ETİKETLER:
Bunu Paylaşın